Ekleme
Tarihi: 06 Ağustos 2016 - Cumartesi
“… Siz ey iman edenler! Topyekûn günahları terk edip Allah’a yönelin (tövbe edin) ki, mutluluk ve kurtuluşa erebilesiniz.”(Nur: 24/31)
“Ne yazık ki, Yunus toplumundan başka, (bütün bireyleriyle topyekûn) imana erişen ve böylece imanının (vereceği huzur ve güvenliği) tadan herhangi bir cemaat çıkmadı henüz.
(Yunus’un soydaşları) inandıkları zaman, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) alçalmanın, bayağılaşmanın yol açacağı acıyı ve sıkıntıyı onlardan uzaklaştırdık ve belli bir süre varlıklarını sürdürmeleri için kendilerine fırsat verdik.”(Yunus: 10/98)
Günahlar çoğu defa bireyseldir, tövbeler de bireysel olmaktadır. Ancak, Kur’an ayetlerinden ve Hz. Peygamber (sav) hadislerinden toplumsal günahlar ve toplumsal tövbelerin var olduğunu öğreniyoruz.
Toplumun tüm bireylerini kuşatan büyük günahları biliyoruz da, toplumun tüm bireylerinin tövbesine (Yunus Kavmi) hariç pek rastlanmamıştır.
Yakın tarihimizde Müslüman Türk toplumu,“toplumsal tövbe” konusunda çok belirgin iki adım atmıştır:
-Biri Kurtuluş savaşı ve özellikle Çanakkale’de yüz sene önce,
-Diğeri de 15 Temmuzda, Şehitler Köprüsü’nde ve tüm vatan sathında…
Çanakkale ve Şehitler Köprüsü’nde Müslüman Türk Milletinin ortaya koyduğu direnç, direniş ve Hak’tan yana tavır büyük bir tövbe ve arınma hareketidir.
Hem öyle bir tövbe ki, daha önce toplumda görülen tüm günahların üstünden kalem çektiren, belki hiçbir ibadeti olmadan sadece imanıyla “Şehadet” mertebesine yükselten bir tövbe ve arınma…
Darbe kalkışması sonrası Kur’an’ın “Küfür tek bir Millettir” ve “Siz onların dinine girmedikçe Yahudi ve Hıristiyanlar sizden asla razı olmayacaktır.”(Bakara: 2/120)mesajının ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha müşahede ediyoruz.
Demokrasi naraları atan Haçlı zihniyetinin ikiyüzlülüğünü bir kez daha ve açık bir şekilde görünce, ayetin ifade ettiği gerçekliği yeniden hatırlamış olduk.
İçimizdeki maşalarını harekete geçirerek topyekûn saldıran Haçlı zihniyetine karşı dün Çanakkale’de bugün Şehitler Köprüsü’nde ortaya konan direnç, karşı koyuş imanın bir zaferi ve “kabul olunmuş bir tövbenin” sonucudur.
Bugüne kadar kendi içinde birbirleriyle didişen, ayrışan, farklılıklarını öne çıkaran, kendi düşüncesinde olmayanı dışlayan anlayış bir anda “Bedr’in aslanlarını” andırır bir birlik ve beraberlikle, düşman karşısında “tek bir vücut” hâlinde bir direniş ortaya koymuştur.
Bu direniş, “Bedir, Uhut ve Hendek ruhunun” şahlanışıdır.
Bu direniş, “Çanakkale ruhunun” yeniden inkişaf etmesidir.
Bu direniş, bugüne kadar dalınmış olunan “gaflet uykusundan” bir uyanıştır.
Bu direniş, yeniden “Allah ve Rasulü’nün” tevhit bayrağı altında toplanıştır.
Bu direniş, “Toplumsal bir tövbe ve arınma” hareketidir.
Bu direniş, kabul olunmuş “fiili bir duadır.”
Bu direniş, bundan sonrası için dosta güven, düşmana bir korkudur.
Bu direniş, Müslüman Türk Toplumunun Allah ve Rasulü’nün davasına sımsıkı yapıştığının ve hiçbir şer gücün bu bağlılığı koparamayacağının tüm dünyaya ilanıdır.
Bu direniş, tüm bireysel ve toplumsal günah ve eksikliklerimize rağmen Yüce Allah’ın hâlâ “bizimle beraber” oluşunun en büyük göstergesidir.
“Siz ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine, davasına yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.
Kâfir olanlara gelince yüzüstü düşüp helâk olmaktır onların hakkı. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.”(Muhammed: 47/7-8)
Rabbimiz (cc), dünya ve ahiret saadetinin gerçekleşmesini, tüm günahlara tövbe edip sahih bir iman sahibi olmakla gerçekleşeceğini haber vermektedir.
Tövbe ise, dilin ikrarından çok kalbin Allah karşısında esas duruşudur. Kalpteki iman kıvılcımının bir anda parlaması ve kâr zarar hesabı yapılmadan küfrün karşısına dikilmesidir.
İşte bu, “kabul edilmiş bir tövbe” demektir. Yunus’un kavmine nasip olan bu tövbe, Müslüman Türk toplumuna da nasip olmuştur.
Çanakkale (Kurtuluş Savaşı) ve yüzyıl sonra İstanbul Şehitler Köprüsü’nde tank, top, uçak savar, savaş helikopteri, savaş uçağının karşısında kendini siper eden, canını ortaya koyan tüm vatan evladı ve meydanlarda nöbet tutanlar“kabul olunmuş bir tövbenin” şerefini yaşamaktadır.
Sonuç şudur ki, Allah (cc), bu milleti hâlâ İslam’ın bayraktarı olarak görmektedir. Müslüman Türk Milleti, bireysel ve toplumsal günah ve kusurlarına rağmen Haçlı zihniyetini durduracak seçilmiş tek millettir.
Ve Allah (cc), her zaman kendi davasına hizmet edenleri yüceltip, düşmanlarını zelil kılacaktır. Bu şerefin kıymetini çok iyi kavramalı ve bundan sonrası için dikkate almalıyız.
Ne mutlu, Hakkı Hak bilip Hakka tabi olanlara…