Ekleme
Tarihi: 19 Ocak 2015 - Pazartesi
“Allah gökten su indirdi de vadiler bu sayede suyla dolup taştı. Derken akıntı (yüzeyde biriken ne kadar) köpüklü tortu ve atık varsa alıp götürdü. Süs ya da kullanım eşyası yapmak amacıyla ateşte erittiğiniz madenlerin de buna benzer köpükleri (posası) vardır.
İşte Allah hak ile batılı böyle bir misalle (benzetmeyle) açıklar. Köpüğe gelince yok olup gider. İnsanlara fayda veren şeyse yeryüzünde kalır. İşte Allah (hak ile batılın daha iyi anlaşılması için) böyle misaller verir.” (Ra’d: 13/17)
Ne muhteşem bir tablo! Ne muhteşem bir teşbih! Hak ve batıl bu kadar açık ve net bir şekilde ancak eşsiz kudret sahibi tarafından ortaya konabilirdi. Bu soyut iki kavram insan idrakinde ancak bu kadar somut bir tablo haline getirilebilirdi.
Allah’tan gelen diriltici vahiy, yağmur misali toprakla yani insanla buluşuyor. Hak ve hakkın temsilcisi mümin, vadilerden akan ve insanlığa hayat veren derelere; batıl ve batıl yolun yolcusu kâfir ve münafık dereler üzerinde biriken köpüğe benzetiliyor.
Hak ve hak yolun yolcusu imanlı gönül, kıymetli madenlerin cevherine benzetilirken; batıl ve batıl yolun kayıp yolcuları ateşte eriyen madenin üzerinde oluşan köpüğe (posaya) benzetiliyor.
Hak kalıcı, etkili, can verici ve dirilticiyken batıl yok olucu, gürlese de sönük, kaybolmaya mahkûm ve öldürücüdür. “De ki: Hak geldi batıl zail (yok) oldu. Şüphesiz ki batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra: 17/81)
“Batıl hakkın, karanlık aydınlığın yokluğu hâlidir. Batıl kendi başına bir varoluş hâli değil, hakkın yokluğu hâlidir. Nihayet hakkın ortaya çıkmak gibi, batılın da batmak gibi bir tabiatı vardır. Onun için siz enerjinizi batılı ortadan kaldırmak için değil hakkı getirmek için harcayın. Çünkü hak ortaya çıkınca batıl zaten kaybolup gider.” (Mustafa İslâmoğlu, Gerekçeli meal, 546)
Ancak burada dikkatlerimizi çekecek önemli bir husus ortaya çıkmaktadır. Hak ve hakikatin, batıl ve dalaletin ne olduğunu belirleyen kimdir?
Bir mümin için hak ve hakikatin, batıl ve dalaletin ne olduğunu ortaya koyan tek merci vardır. O da “el-Hak” olan Yüce Allah’tır. “Hâlbuki işte bu Allah’tır sizin el-Hak olan tek Rabbiniz! Şimdi söyler misiniz: Hakikati çıkarırsanız, geriye sapıklıktan başka ne kalır?” (Yunus: 10/32)
Allah’a hakikatten yola çıkmak, meşakkat;
Allah’tan yola çıkıp varılan şey, hakikat… (Necip Fazıl)
Allah Teâlâ, kullarına hakikatin belgeleri olarak vahyini göndermiştir. “İşte böylece Biz bu (mesajları) hakikatin apaçık belgeleri olarak indirmiş bulunuyoruz…” (Hac: 22/16)
Hak ve hakikat apaçık ortada olduğuna göre mümine düşen, hayatını bu doğrultuda sürdürmek olmalıdır. Yani, nehir ve maden cevheri misali hep insanlığa faydalı, kendisiyle barışık, hayat veren, haddini ve hakkını bilen olmalıdır. “Hakkı batılla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin!” (Bakara: 2/42)
“Batıla hak elbisesi giydirmeyin! Hakla batılın birbirine karıştırılması batılı hak yapmaz, ancak hakkı hak olmaktan çıkarır. Bu karışıma Kur’an “şirk” adını verir. Şirk, saf batıl değil, içerisine hak karıştırılmış batıl demektir.” (İslamoğlu, age, 20)
Mümin nehir gibi olmalı hakikat taşımalı, bereket yüklenmeli, girdiği araziye hayat vermelidir. “Mümin İslâm’ı öyle güzel yaşamalı ki, onu öldürmeye gelen onda dirilmelidir.” (Hz. Ali ra)
Ancak mümin, taşkın bir nehre dönüşmemelidir. Haddini bilmeli, edebini takınmalı, faydalı olamıyorsa bari tahrip etmemeli, ölçülü, dengeli ve mütevazı olmalı. Temiz ve temizleyici olmalı su misali.
Mümin maden cevheri gibi olmalı, insanların gönlündeki süs gibi (vazgeçilmez) durmalı, insanlığa fayda sağlayacak davranışlar sergilemelidir. Bir rivayete göre Hz. Peygamber (sav): “Sizin en hayırlınız kendisine bakıldığında Allah’ı hatırlatanınızdır.” buyurmaktadır.
Mümin, hakka tabi olduğunu söyleyip batıl yoldaki köpük ve cüruf gibi hareket etmemelidir. Köpük ve posa (cüruf) gibi etkisiz, pasif olursa kıymetini kaybedeceğini bilmeli.
“Hayır, Biz hakkı batılın tepesine öyle bir indiririz ki, onun beynini darmadağın eder ve bir de bakarsın ki batıl yok olup gitmiştir…” (Enbiya: 21/18)
Halik’ın namütenahi adı var, en başı “Hak”,
Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak! (Akif)
Mevlana hakikati şöyle tanımlamıştır:
“Şeriat muma benzer; insana yol gösterir. Fakat sadece mumu ele almakla yol aşılmadığı gibi mum almadan da yol aşılmaz. O mumun ışığında yola düştün mü, işte bu gidiş tarikattır. Yola çıkıştaki hedefine ve maksadına ulaştın mı, işte bu hakikattir.”
Rabbim hakkı hak bilip hakka tabi olmayı, batılı batıl bilip batıldan uzak kalmayı cümlemize nasip eylesin! Su gibi gönlü temiz, cevher gibi kıymetli kalma dileğimle…