Zamanın adı ahır zaman,
Zor zaman ağır zaman…
“(Ey Muhammed!)
Kullarım sana Beni sorarlarsa bilsinler ki Ben çok yakınım.
Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm.
Öyleyse, onlar da Benim çağrıma uyup bana iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.”(Bakara: 2/186)
“Kulum Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak gelirim.”
(Kudsi Hadis: Buhari, Müslim)
Bu ne büyük müjde, ne büyük sahipleniş, ne büyük merhamet, ne muhteşem bir rahmet çemberine alış! Şükürler olsun, sonsuz hamd-ü senalar olsun…
“Kullarım sana Beni sorarlarsa Ben çok yakınım.”
O bize çok yakın da biz O’na yakın mıyız, O’nu yanı başımızda hissediyor muyuz orası şüpheli.
Beşeri sistemlerde insanın güzelliği, yetenekleri, serveti, şehveti, şöhreti, makamı kısaca “albenisi” önemlidir.
Doyumsuzluğu, bitmek tükenmek bilmeyen ihtirasları, tüketim çılgınlığı, haz ve hız tutkusu, modaya eğilimi, şehvet ve şöhret arayışları, kırmızıçizgilerinin olmaması, bir değerler sistemine bağlı kalmaması onu “cazibeli/vazgeçilmez” kılar.
Bu özelliklerini kaybedince “çöpe atılır.” Oralarda ne de olsa “insan insanın kurdudur.”
Meyvenin içindeki kurt gibi onu yer, kemirir, harcar, sömürür, tüketir, çürütür ve kendi pisliklerini onun ruhuna boca eder.
Yanlış tercihlerinden dolayı kişi, “ağır bir fatura” ile karşı karşıya kalır. “Celladına âşık olmuştur” ve kuzuları kurtlar değil çobanlar yemiştir.
Tek ilahi nizam olan İslam’da insan, “Allah’ın halifesi/vekili ve gözbebeğidir.” Meta değil ilahi bir cevherdir. Mükerrem/ saygıdeğer kılınmıştır. Hayatının her aşaması özel bir konuma sahiptir.
Çocukken “cennet kokusu” dur. Kız çocuğu, “cennete açılan kapı”, anne, “cennet ayakları altında”, yaşlılıkları ise ilahi rıza vesilesidir. “Allah’ın rızası anne babanın rızasındadır” buyuruyor Hz. Peygamber (sav).
İslam’da insan insanın kurdu değil “emanetidir.” Emanete hıyanet ağır bir suçtur, cezası büyüktür.
“Ahır zaman ağır zaman” denilmiştir.
Hz. Peygamberin (sav) ifadesiyle “gece karanlıkları gibi fitnelerin insan hayatına çöktüğü, kişinin küçük dünyevi menfaatleri için dinini satacağı” (Müslim) bir dönem…
Böylesi zor zamanda eğer bir insan, “tutunacak bir dal arıyorsa” İslam’dan başka ona çözüm sunacak hiçbir sistem yoktur. Dünya ve ahiret açısından…
“Tutunacak başka bir dal yoktur.”
Böylesi zor zamanda Müslüman/Ümmet-i Muhammed diğer inanç mensuplarında bulunmayan bir “manevi güç unsuruna” sahiptir. Bu manevi güç onu ayakta tutacaktır.
Hayatını anlamlı kılacak,
Hayallerini gerçeğe dönüştürecek,
Hedeflerine ulaştıracak,
Hastalıklarını tedavi edecek,
Hatalarını telafi edecek,
Haksızlıklarını teraziye koyacak,
Hak ettiklerini tedarik edecektir.
Bütün bunların gerçekleşmesi ise, 7/24 açık olan ve üç aylarda daha çok genişletilen “rahmet kapısından içeri girmeye” bağlıdır.
“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”(7/156) ayeti tüm kâinatı, varlığı kuşatan rahmetten söz eder. Bu rahmetten herkes istifade etmektedir.
Rahmet, bereket Allah’a nispetle sınırsızdır. Kula nispetle; kulun isteğine, rağbetine, çaba ve gayretine bağlı olarak artıp eksilen bir özellik taşır. Ayetin devamı buna işaret eder.
Bu da demektir ki, “rahmet yüce Allah katından oluk oluk aksa da kul kendi çabası kadar nasiplenir.”
Sonuç:
Her birimizin her an; bugün olmasa yarın “rahmete, berekete, merhamete, ilahi yardıma, tutunacak bir dala, sığınacak bir mercie” hava gibi, su gibi ihtiyacımız var.
Öyleyse bu mübarek gün ve geceleri Rabbimizin çağrısına kulak vererek “rahmeti hak edecek” bir anlayışla değerlendirmeye çalışmalıyız.
“Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda hayırlı eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.”
Gecemiz mübarek, dualarımız makbul olsun…