“Bizim için bu dünyada da tarifsiz güzellikler yaz, ahirette de. İşte biz, pişmanlık içinde Sana sığındık!” (Allah) buyurdu ki:
“İstediğim kimseyi azabıma hedef kılabilirim, fakat rahmetim her şeyi kuşatmıştır.
En sonunda o (rahmetimi, kişilerin mensubiyetine değil davranışına bakarak), sorumlu davranan ve arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli/Zekâtı ödeyen kimselerin -ki onlar ayetlerimize inanan kişilerdir- namı hesabına yazacağım.”(Araf: 7/157)
Cuma Günü itibariyle mübarek “üç aylara” ve bu ayların ilki olan “Recep ayına” girmiş olacağız. 7 Mart 2019 Perşembe akşamı da “Regaip Kandili” dir.
Müslüman Türk Milleti olarak gönlümüzde, zıhın koordinatlarımızda üç ayların ve kandil gecelerinin apayrı bir önemi ve değeri vardır.
“Üç ayların” Kur’an ve Sünnetteki değeri, konumu; bu aylar içinde kendine yer bulmuş kandil gecelerinin özellikleri, bu gecelere has ibadetlerin bulunup bulunmayışı hepsi bir yana farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum sizlere.
Müslümanların elbette her namaz vaktinde, özellikle de Cuma günü Cuma namazı kılmak için Mescide gitmeleri, mescitleri ve yüreklerini imar, ihya ve inşa etmeleri önemlidir ve gereklidir de.
“Cuma namazı Farz, vakit namazlar Sünnet-i Müekkede’dir.”
Ancak bunu yapmıyorlar diye, “bir şeyin bir kısmını terk etmek bütününü terk etmeyi gerektirmez” anlayışıyla Kandil gecelerinde Mescitlere koşmalarını anlamsız bulabilir miyiz?
“Mescitler, Camiler Allah’ın yeryüzünde en çok sevdiği yerlerdir. Oraları, manen birer cennet bahçeleridir. Zikir meclisleri (mescitlerdeki vaaz, dersler, zikirler, Kur’an okumaları) Allah’ın rahmetinin oluk oluk aktığı, müminlerin yüreğine “huzur ve sekinetin indiği yerlerdir.”
Müminlerin ibadet, zikir, tefekkür, ders, birlik beraberlik ve sevgi etrafında herhangi bir geceyi ihya etmek Allah’ın rızasını celbetmez mi?
“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.”
Kâinatın ayakta durması, dengesi rahmet ve merhamet üzerine kurulmuştur. Sınırsız rahmet ve merhamet sahibi olan Allah değil mi ki, “Rahmeti kendine ilke edinmiştir.”(En’am: 6/54)
“Eğer Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden (hemen) enseleyecek olsaydı, yer üzerinde (insanı andıran) bir tek canlı bırakmazdı…”(Fatır: 35/45)
İnsan olmak Allah’ın insana bahşettiği en büyük rahmettir. O rahmet sayesindedir ki, insanı yaratmakla kalmamış “onu kat be kat mükerrem, muhterem kılmıştır.”
İman, hayat nimetinden sonra insanın sahip olduğu en büyük imkân ve ikramdır.
İman etmek, bir değerler sistemine, Allah’ın ortaya koyduğu bir değerler sistemine sahip olmak, sahip çıkmaktır. “Çünkü Allah’tan gelen değerler sistemine sahip olmayan kimsenin bir değeri olmaz.”
Bu değerler sisteminin en üst basamağında “verilen nimet, izzet ve şerefin farkında olmak” yer alır. Nimete nankörlük etmemek yer alır.
“Onları biçilmiş ekin haline getirdik!”(Fil: 105/5) Allah ve Rasulü’nün ortaya koyduğu zaman ve mekân, istikamet bilincini kaybedip, İslâmi değerleri tarumar edenler aynen Ebrehe ve ordusu gibi çölün ortasında biçilmiş ekinlere/delik deşik olmuş yapraklara dönerler.
Öyleyse insanoğlu bu gün ve geceleri, bereketli kılınan zaman ve mekânları arınmak, yücelmek ve insan kalabilmek için fırsat olarak görmelidir. Kendisi için açılan rahmet ve merhamet kapılarına yönelmelidir.
“(Haydi ey İnsan!) Dön de bir bak Allah’ın rahmetinin eserlerine/sonuçlarına. Ölü toprağa nasıl da can veriyor…”(Rum: 30/50)
Allah ve Rasulü’nden gelen rahmet esintileri ölü toprağı göz diriltiyor da senin maneviyatını diriltmez mi? Saymakla bitiremeyeceğimiz rahmet ve merhamet eserleri nelermiş bir göz atalım:
-“Can boğaza dayanıncaya kadar tevbe kapısının ardına kadar açık olması” Allah’ın kullarına merhametinden başka nedir?
-İşlenen hangi günah, ne kadar büyük günah olursa olsun “tevbe imkânı verilmesi” sınırsız bir merhamet değil midir?
-İnsanın yaptığı iyiliklerle “kötülüklerinin silinmesi” merhamet değil midir? “Muhakkak iyilikler kötülükleri yok eder.”(Hud: 11/114)
-Bir daha geri dönmemek üzere yapılan bir tevbenin sonucu olarak “Kötülüklerinin iyiliğe/sevaba” çevrilmesi nasıl bir rahmetin eseridir. “Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirecektir.”(Furkan: 25/70)
-İnsanın kendi hataları sebebiyle dâhi olsa başına gelen her bir sıkıntının “günahlarına kefaret, derecesinin yükselmesine vesile kılınması” merhametten başka nedir?
-Günahlarımızın yüzümüze vurulmaması, biz gizli tuttuğumuz müddetçe Allah’ın onları örtmesi eşsiz bir rahmet değil midir? “Siz büyük günahlardan sakınırsanız küçük günahlarınızı örteriz.”(Nisa: 4/31)
-İşlenen bir günahı misliyle cezalandırmasına rağmen işlenen bir iyiliği “en az bire on olmak üzere bire yüz, bire yedi yüz ve hatta sınırsız bir mükâfat vermesi”(Zümer: 39/10) merhametten başka ne olabilir?
-İşlenen günahların cezasının, cehennemin ve azabın bu dünyada açıklanması, “iş işten geçmeden önlem alınması bakımından” bir rahmet değil de nedir?
-“Kalbinden geçen bir iyilik yapma fikrinin fiiliyata dökülmemesine rağmen amel defterine iyilik olarak yazılması ve daha da önemlisi, “kalbinden geçen kötü bir iş yapma düşüncesinden vaz geçmenin tam bir iyilik olarak kayda geçirilmesi”(Buhari, Müslim) merhametten başka nedir?
Açık olan bunca rahmet, merhamet, af ve mağfiret, bağışlanma, bereket kapılarından birinden dahi istifade etmekten geri duran bir kimse, bunca kurtuluş yollarını heba ederse “biçilmiş ekin/sap gibi ortada kalmayı hak etmez mi?”
İşte tam da bu sebeple, üç aylar, kandil geceleri, mübarek gün ve geceler hakkında “laf ebeliği” yapmayı bir kenara bırakarak, onları “Allah’a manen yaklaşma vesilesi olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.”
“Yönelişimiz, rağbetimiz hep Allah’a ve Allah’tan gelen can kurtarıcı değerlere”(İnşirah: 94/8) olsun inşallah.
Regaip kandilimiz ve üç aylar yeni ve temiz bir hayat sayfası açmamıza vesile olsun inşallah…