Ekleme
Tarihi: 16 Haziran 2015 - Salı
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı. Böylece umulur ki kötülüklerden korunursunuz.”(Bakara: 2/183)
Ey iman edenler!
Bu bir nidadır, çağrıdır. Kâinatın yegâne Maliki Allah (cc) tüm canlılar içinde insanları, tüm insanlar içinde de kendisine iman edenleri muhatap kabul ederek sesleniyor.
“Ey iman edenler!
Şimdi ben bu çağrı karşısında önce durup düşünmeliyim. Bu çağrı kimden? Bu çağrı kime? Bu çağrının muhatabı fert olarak ben miyim? Bu, neye çağrıdır?
Eğer ben “kendi hür irademle Allah’a ve O’ndan gelen tüm değerlere” iman eden bir kişi isem bu çağrı doğrudan doğruya ve direkt olarak bana yapılmış bir çağrıdır.
Ve bu çağrının kapsamı “ben ergenlik çağına girdiğim andan ölüm anıma” kadar devam etmektedir.
Düşünün yaşadığınız toplumda, insan kalabalıklarının arasındayken yüksek sesle ismimizin anons edildiğini… “Hey Ahmet, Hasan, Hüseyin, Fatıma, Zeynep”
Sesin geldiği yöne ister istemez bir döner, dikkat kesilmez miyiz? Bakar çağrının muhatabı biz değilsek yolumuza devam ederiz. Aynen böyle bir sesleniştir Allah’tan gelen Kur’an ayetleri ve “Ey iman edenler!” hitabı.
Kendimizi “Ey iman edenler!” hitabının muhatabı olarak kabul ediyorsak bir durum, kabul etmiyorsak başka bir durum ortaya çıkar karşımıza.
Bu hitabın muhatabı olarak kendimizi görmüyorsak o zaman ya “İman etmeyenler” gurubuna dâhiliz ya da “işin ciddiyetinden” habersiziz demektir. İman ettiğini söyleyip te Allah’ın çağrısına sessiz kalmak iman iddiasını çürüten bir davranış değil midir?
Kendimizi bu hitabın muhatabı yani “iman eden bir kişi” olarak gördüğümüzde ise bütün benliğimizle, var gücümüzle, pür dikkat çağrıdan sonraki sözlere yönelmeliyiz.
Ey iman edenler!
Buyur ya Rabbi! Bize bir şey mi söylemek istiyorsun? Bir emrin, bir isteğin mi var? Tüm varlığımızla Seni dinliyoruz…
“Umulur ki korunursunuz diye oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır.”(Bakara: 2/183)
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ“Umulur ki oruç sayesinde takvaya ulaşırsınız” Garanti değil, kesinkes takvaya, Allah korkusuna ve Allah sevgisine, Allah’ın sevgisinden mahrum kalma korkusuna, temiz bir vicdana ulaşırsınız anlamı yoktur. Umulur ki… Yani sizin gayretinize bağlı…
Mutlak anlamda takvaya ulaşmamız için “gerçek bir oruç” tutmalıyız. Tüm bedenimize oruç tutturmalı ve oruç ta bizi tutmalıdır. Harama, yanlış ve yalana, gıybet ve iftiraya, nefsin arzu ve isteklerine karşı oruç bizi tutmalıdır.
Orucu bir ceza, sırtımıza yüklenen ağır bir yük olarak görmememiz için Rabbimiz bu ibadetin bizden öncekilere de emredildiğini ifade etmiştir.
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ“Ey iman edenler! Oruç size farz kılındı…” Ne demek? Bu ibadeti sizden isteyen Allah’tır ve şartlarını taşıyan herkesin mutlaka yerine getirmesi gerekir.
Aman dikkat edin! Allah’ın iman edenlere mutlaka yapmalarını emrettiği oruç ibadeti karşısında ciddi olun! İşi savsaklamaya, orucu hafife almaya, oruca ve oruç tutanlara saygısızlığa varacak davranışlar ortaya koymaya kalkışmayın!
Öyleyse ben bu Ramazanda neden Oruç tutmalıyım?
Çünkü oruç iman edenlere farz kılınmıştır. Ben de iman ettiğime göre mutlaka oruç tutmalıyım.
Çünkü oruç vakitli bir farz ibadettir. Ramazan ayında tutulmalı ve mazeretsiz asla terk edilmemeli ve erteleme yoluna gidilmemelidir.
Çünkü oruç kalpteki imanın organlarla ispat edilmesidir.
Çünkü oruç tutmak, Müslümanlarla birlikte ve onların yanında olmak demektir. Tarafını belli etmektir.
Çünkü oruç insanı takvaya ulaştıran, tüm ibadetleri kendi bünyesinde barındıran bir ibadettir.
Çünkü oruç kişi ile Rabbi arasındaki özel bir bağlılık sözleşmesidir. Sevgi bağının güçlü kılınmasıdır.
Nice talihsizler Ramazan ayında oruç ibadetine duyarsız hatta tepkisel davranışlar sergileyecekler. Ben asla onlardan biri gibi davranmamalıyım.
Çünkü oruç bana cennetin “Reyyan” (sadece oruçlular için açılan) kapısından girme yolunu açacaktır.
Çünkü oruç benim iyiliğim için farz kılınmıştır. Nefsin isteklerine karşı durmaya alışmam, kısa bir zamanlık olsa da aç ve yoksulların hâlini anlamam, Allah’ın verdiği yeme içme nimetlerinin gerçek değerini kavramam için önemli bir öğretici olmaktadır.
Bu Ramazanda oruç tutmalıyım çünkü bir gün Allah’ın huzuruna mutlaka çıkacağım ve O bana “Ey kulum neden oruç tutmadın?” diye soracak. Oruç tutmazsam O’nun huzurunda ben nasıl cevap vereceğim ve hangi mazeret beni mahcup olmaktan kurtarabilir?
Oruç tutmalıyım çünkü ebedi ve sonsuz ahiret hayatımın bu dünya hayatımdan daha güzel olmasını istiyorum.
Çünkü “Allah sabredenlerle beraberdir” ve “O sabredenlere mükâfatını sınırsız verendir.” Ve O “verdiğim nimetlere şükrederseniz nimetlerimi arttırırım” buyuruyor.
Oruç tutmalıyım çünkü bir gün bu güç ve kuvvetim kaybolacak ve ben geride kalan ömrümü düşündüğümde “keşke zamanında oruç tutmuş olsaydım” pişmanlığını kendimde görmek istemiyorum.
Ve ben oruç tutarak ve diğer ibadetleri ifa ederek ahirette “Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerle” birlikte olmayı arzuluyor, cennet ve Allah’ın cemaline talibim…
Haydi, Rabbimizin “Ramazan kulluk ve samimiyet paketinin” tümünden “Hayır, sevap, bereket ve mağfiret” devşirmeye hep birlikte koşalım…
Ramazanımız ve orucumuz Rabbimizin kabul edeceği bir kalitede olsun inşallah…