Ekleme
Tarihi: 07 Eylül 2016 - Çarşamba
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi meşru (gerekli) kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun! (Resulüm!) Alçak gönüllü itaatkârları, O’na yürekten boyun eğenleri (O’nun rızasıyla) müjdele!”
“Onlar ki, ne zaman Allah anılsa kalpleri saygıyla ürperir ve başlarına gelen şeylere sabrederler; üstelik namazı hakkını vererek kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan cömertçe sarf ederler.”(Hacc: 22/ 29-30)
Kurban, Allah adına, O’nun rızasını kazanmak ve manen O’na yaklaşmak için ifa edilen bir ibadettir. Tüm insanlığa sunulmuş, emredilmiş hakikate ulaşma yoludur.
Tüm ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinde de “Allah’a teslim olma, gönülden boyun eğme, kulluğu ispatlama” durumu söz konusudur.
İman eden bir kul, başına buyruk bir isyankâr değil; Rabbinin rızasını kazanma hedefini gözeten mütevazı bir kişiliktir. Yapması gereken şeyi de uzak durması gereken şeyi de Allah ve Rasulü’ne göre belirler.
“Şu hâlde sadece ve yalnız O’na teslim olun!” emrini gönülden kabul eder ve hayatını bu esas üzerine bina eder, tıpkı kendisinden önce yaşayan iman gönüllülerinin yaptığı gibi…
Hacer anne gibidir Müslüman. Rabbine kayıtsız şartsız güven duyar. O, bir şeyin yapılmasını istiyorsa “emrin başım üstüne der” ve teslimiyet gösterir. Vakti zamanında İbrahim Peygamber, eşi Hacer ile oğlu İsmail’i Mekke’nin kuş uçmaz kervan geçmez bölgesine getirip bıraktığında ve hızla onlardan uzaklaştığında Hacer validemiz sormuştu:
“Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı emretti?”
“Evet” cevabı üzerine Hacer annenin teslimiyeti tüm insanlığa, tüm Müslümanlara kıyamete kadar örnek bir davranış olmuştur.
“Öyleyse sorun yok. Allah bizi asla yitirmez ve sahipsiz bırakmaz.”
Bir anne düşünün, kocası tarafından ıssız bir bölgeye getiriliyor. Yanında çok az bir yiyecek, çok az içecek ve bakıma muhtaç bir çocuk bulunmaktadır. Korku ve endişeden tir tir titremesi gerekirken Allah’a teslimiyet gösteriyor. Ne mutlu zor zamanda teslimiyet gösterebilenlere!
İbrahim Halilüllah gibidir Müslüman. Eğer ortada verilen bir söz varsa iki eli kanda da olsa, eli kanlanacak; evladını bıçak altına yatıracak dahi olsa o söz mutlaka yerine getirilmelidir. Verilen söze sadakat gösterilmelidir.
“Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: “Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?”(Saffat: 37/102)
İsmail aleyhisselam gibi teslimiyet ehlidir Müslüman. “Sen Rabbine söz verdiysen bana ne!” diyebilirdi. “Rabbinle senin arandaki meseleye beni karıştırma!” diyebilirdi ama demedi. Önce babasına sonra da Rabbine tereddütsüz bir teslimiyet gösterdi.
Teslimiyet gösterirse neyi kaybedeceğine odaklanmadı. Kâr zarar hesabına, can kaygısına düşmedi. Allah ve Rasulü söz konusu olduğunda candan da canandan da vazgeçmeyi annesinden öğrenmişti öyle de yaptı.
“…(İsmail): “Ey babacığım! Sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!” dedi.(Saffat: 37/102)
Hz. Muhammed (sav) gibi vefa sahibidir Müslüman.Kurban bayram sabahı eline bıçağı alarak hem ceddine bir vefa; İbrahim’in sünnetini ihya, hem de Allah’ın emrine teslimiyet meyanında bizzat kendi elleriyle kurbanını kesmiştir.
Allah adına ve Allah rızası için hareket etmeyi sen ne sandın kardeşim. Allah adına hareket eden bir Müslümanın kalbi saygıdan dolayı hep bir ürperti içindedir. Derin bir saygı beslemektedir yüreğinde…
“Ya Allah yaptığım bu ibadeti, davranışı beğenmezse! Onaylamazsa” halim ne olur endişesi duymaktadır. Değil kurbanlık hayvana eziyet, onu incitilmemesi gereken Allah’ın bir hediyesi olarak görür.
Kurban üstelik namaz gibi, oruç gibi de değildir. “Kabul edilmez ise kazasını yaparım” diyemez Müslüman.
“Kabul edilmeyen bir kurban, heba edilmiş bir can demektir ki, ahirette hesabı çok çetin olur böyle bir davranışın.”Bir kediyi açlıktan öldürmek yüzünden cehennemi boylayan kadını haber vermedi mi Efendimiz (sav).
Kurban, bir yönüyle de kul hakkını gerektiren bir ibadettir. Hem ortaklıkta, hem alış verişte ve hem de etinin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasında gözetilmesi gereken haklar vardır.
İhtiyacı olup isteyen ya da isteyemeyen fakir ve yoksulların sevindirilmesi, “Allah sana ihsanda bulunduğu gibi sen de ihtiyaç sahiplerine ihsanda bulun!” emrine itaat edilmesi kurban ibadetinin kabulü için önemlidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, kurban ibadeti öncesi ve sonrasıyla geniş kapsamlı bir ibadettir. Ortakların belirlenmesinden, pazarlığına; kurban pazarına gidip kirlenmeye; etinden ihtiyaç sahiplerini faydalandırmaya ve sakatatlarının değerlendirilmesi ve çevre temizliğine kadar tamamı bir ibadet bilinciyle ifa edilmelidir.
Allah rızasına ulaşma imkân ve fırsatıdır.
“Kurban, her yıl kurban bayramında yerine getirilen bir gelenek, âdet değil, Allah adına ve Allah için ifa edilmesi gereken bir ibadettir.”
“Allah güzeldir ve güzel olanı sever (kabul eder)”