“Müminlerden öyle yiğitler vardır ki, onlardan kimi kanının son damlasına kadar savaşarak Allah’a verdikleri sözü yerine getirdi şehit oldu.
Kimileri de şehadet şerbetini içecekleri günü sabırsızlıkla beklemektedir. Onlar verdikleri sözü bozup asla değiştirmediler.”(Ahzab: 33/23)
Bu bir kehanet değil ilahi hakikattir. Toplumlar da insanlar gibidir. Doğarlar, büyürler, gelişirler ve sonunda ilahi kaderlerini yaşarlar.
Müslüman olduğu günden itibaren “Tevhid bayrağının” sahipliğini yapan kahraman Türk Milleti bundan yüzyıl önce Çanakkale’de küllerinden yeniden doğmuştur.
“Tek dişi kalmış canavar ehl-i küfür”, Türk milletine ölüm öncesi son darbeyi vurmaya hazırlanmışken, onun yeniden dirilişini sağlayacağını hiç hesaba katmamıştı.
“Onlar iman edenlere tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını başlarına geçiriverdi. Allah tuzak bozanların en hayırlısıdır.”(Ali İmran: 3/54)
Onlar maddi imkân ve ezici güçlerine baktılar, iman edenlerin sahip olduğu manevi gücü göremediler. “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…” Hasta adam kabul ettikleri bir milleti tankla tüfekle yok edeceklerini sandılar.
“Allah, Rasulü’nün ve müminlerin üzerine sükûnet/güven duygusu (nusret ve metanetini) indirdi ve sizin görmediğiniz ordular gönderdi de, kâfirleri cezalandırdı…”(Tevbe: 9/26)
Bu ilahi hakikati göremediler ve Allah’ın nurunu söndüreceklerini zannettiler. “Onlar ağızlarıyla (propagandalarıyla) Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”(Saf: 61/8)
Varlığın yegâne sahibi kendi davasına sahip çıkanlara “açık ve yakın fethi müjdeliyordu”(Fetih: 48/1, 27) yüzyıllar öncesinden. “Eğer siz Allah’ın davasına yardım ederseniz Allah da size (zafer garantili) yardımını gönderir.”(Muhammed: 47/7) Buyurmuştu.
Eğer iman edenler olarak savaş kapıya dayandığında vakti zamanında İsrailoğullarının Hz. Musa aleyhisselama söyledikleri:
“Ey Musa! Sen git Rabbinle savaş, biz burada oturacağız!”(Maide: 5/24) ihanetini göstermezlerse mutlaka galip geleceklerdir. Bu savaşlarda sağ kalırlarsa “Gazi” ölürlerse “Şehit” olacaklardır.
Gazilik ve şehitlik insanların birbirlerine dağıttığı bir “teselli armağanı” değil, Bizzat Allah’ın kendi yolunca mücadele edenlere verdiği “ebedi cennet nişanıdır.” Mümin en kıymetli cevherini cennet karşılığında Rabbine sunmaktadır.
Ve Varlığın sahibi bu “alış verişten” dolayı müminlerin üzülmelerini değil sevinç çığlıklarını
atmalarını istemektedir. Öylesi bir alış veriştir Şehadet mertebesi…
Rabbimizin açık, net ve kesin vaadi vardır. “Kesinlikle Ben ve peygamberlerim galip geleceğiz!”(Mücadele: 58/21) Ve kim Allah ve Elçilerinin yolunca cihad ederse onlar da galip gelecektir.
“Şehitlik esasen bir galibiyet ilanıdır.” Düşman darbesiyle son nefesini veren sahabinin ağzından son cümle onu göstermiştir. “Ben kazandım!”
Öldürenin beynini allak bullak eden, kulaklarına inanamadığı ve araştırdığında Müslüman olacağı bir cümleydi bu. “Ben kazandım!”
Kendi içinde ve ruh dünyasında İslâmi değerler açısından birçok noksanları bulunmasına rağmen bu millet Allah yolunda, her ne zaman kendisine iş düşmüşse “Tuğlaları birbirine kenetlenmiş çelikten bir bina gibi”(Saf: 61/4) kenetlenmiş, mücadele etmiş ve zafer kazanmıştır.
Bu sonuç şansa bağlı, tesadüfi bir sonuç değil Allah yolunda fedakârlığın ve sadakatin bir sonucudur. Çünkü Allah’ın yardımı “zafer garantili”(Fetih: 48/3) yardımdır.
Bugün Müslüman Türk milleti artık gücünün zirvesinde; imanlı, iffetli, vakur, kararlı ve emin adımlarla hakikatin savunucusu yiğit bir delikanlı gibidir. Ve öyle anlaşılıyor ki,
“Yakın bir zamanda göklerin ve yerin kaderi kudret elinde olan Allah (cc), Türk milleti aracılığıyla dünyaya yeniden müdahale edecek, yeni bir çağ açacak ve dünyanın gidişatını yeniden dizayn edecektir.”
“İyi ve kötü günler toplumlar arasında yer değiştirir”(Ali İmran: 3/140) ilahi kanunu gereği asırlardır kötü günler geçiren İslâm medeniyeti artık “saadet asrını” yaşayacaktır.
Müslüman bireyler olarak bu mücadelenin neresinde durduğumuza dikkat edelim. Sözümüzle, ahlakımız ve davranışımızla kimin safında yer aldığımız bu saadetten alacağımız payı belirleyecektir.
“Zalimlere azıcık dahi meyletmeyin yoksa onları yakan ateş size de dokunur”(Hud: 11/113) ayeti kerimesi doğrultusunda Batıl davanın ve Zalimlerin yanında yer alan Müslümanlar da onlarla aynı kaderi paylaşacaktır.
Açık ve net söylüyorum;
“Namusunu, şerefini, iffetini, izzet ve onurunu, vatanını, mukaddes tüm değerlerini Amerika’ya, Rusya’ya, İngiliz’e, Fransız’a, İran’a, Pkk/Ypg’ye peşkeş çeken emperyalizm uşağı Kukla, onlardan uzanan elden hiç rahatsızlık duymuyor da namus ve iffet bekçisi, barış elçisi Mehmetçiği düşman olarak görüyor.”
Kendi pisliğinde boğulacaktır. “De ki Hak geldi Batıl zail oldu. Batıl zaten yıkılmaya mahkûmdur.”(İsra: 17/81)
Kimin safında durduğuna dikkat etmeli Müslüman tabi eğer Müslümansa…