Ekleme
Tarihi: 18 Şubat 2015 - Çarşamba
“(Ey Peygamber!) Her ne iş yaparsan yap, Kur’an’dan hangi mesajı gündeme getirirsen getir, (Siz ey insanlar!) hangi işi yaparsanız yapın, siz o işe giriştiğiniz zaman ve mekânda Biz sizin üzerinizde gözetleyiciyiz.
Göklerde ve yerde zerre miktarı (kadar küçük) bir şey bile Rabbinden asla gizli kalmaz. Hatta zerre miktarından daha küçük veya büyük bir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın!”(Yunus: 10/61)
Allah (cc), gönlünüzden geçen düşüncelerinizden, aklınızdaki tasavvurlardan ahlâki ve ibadet hayatınıza kadar tüm davranışlarınızdan haberdardır. Sizi içten ve dıştan kuşatarak size tanıklık etmektedir.
Bu ilahi mesaj içinde hem müjde hem de ikaz barındırmaktadır. Müjdesi, hayır, iyilik adına yaptığınız her şey kayıt altına alınmıştır. Kaybolur endişesine kapılmayın!
İkazı ise, kötülük yaptıysanız bunun yanınızda kâr kalacağını sanmayın! Kayıtlı defterden bir gün apaçık karşınıza çıkacaktır.
Kim olursanız olun fark etmez. “Allah’ın üzerinizde gözetleyici, yaptıklarınıza şahit ve bir gün karşınıza çıkarıcı” olmasına hiçbir özelliğiniz engel olmayacaktır.
Çünkü Allah (cc), “eş-Şehid” yaptığınız tüm şeylere şahit, “el-Habir” her ne yaparsanız tümünden haberdar, “el-Muhit” çepeçevre kuşatan ve “el-Âlim” bilgi sınırlarının dışında bir alanın olmadığı eşsiz kudrettir.
“Dikkat edin, unutmayın ki, Allah’a yakın olanlar (Allah dostları) için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”(Yunus: 10/62)
Sadece Allah’a yakın olanlar, Allah dostları geçmiş ve gelecek korkusundan emin, umduklarına nail olabilirler. Onlar pişmanlık ve kaybediş hüznünü duymayacaklardır. Peki, “Allah dostu” olmanın yolu nedir?
“(Allah dostu olanlar) İman eden ve takva sahibi olanlardır.”(Yunus: 10/63) Bunun için uçup kaçmaya, suyun üzerinde yürümeye, keramet göstermeye değil; sağlam ve sarsılmaz bir imana ve takvaya sahip olmak yeterlidir. Gerisi kendiliğinden gelir.
En küçük zorda bile sakladığı, gizlediği ve harcadığı bir iman gerçek iman değildir. Böyle bir iman “Ey dilleriyle iman ettiğini söyleyip iman kalplerine inmeyenler!” grubuna dâhil eder kişiyi.
Böyle bir inanç, değil Allah’a yaklaştırmak fersahlarla uzaklaştırır Rabbinden. Bir anlamda amelde münafıklığa kadar götürür işi.
Takva ise, Allah korkusu ve Allah sevgisinin dengeli bulunduğu bir kalbin hâlidir. O’nun sevgisinden mahrum kalma korkusuyla sorumluluk bilincini kuşanmaktır. “Ya beni kulluktan kovarsa…” endişesiyle hareket etmektir.
“Ben onu görmüyorsam da O beni her an görüyor” anlayışını beynine kazımaktır. Hesabını veremeyeceği sorumlulukların altına girmemektir takva.
Kalbin Allah karşısında esas duruşudur. Ruhun Rabbine şükranla boyun eğmesidir. “Emrine amadeyim” yakarışıdır.
Allah inancı beyinlerden sökülüp sadece “vicdanlara” hapsedildiğinde imanın kolu kanadı kırılmış demektir. İman sadece “kalp temizliği” olarak algılandığında insan insanın kurdu oluverir.
Allah korkusu yüreğinden sökülen insanın, kötülük yapmaktan uzak tutacak son kalesi de yıkılmış demektir. Yaydan fırlayan ok misali kime isabet edeceği de belirsiz olur. Hangi ocağı söndüreceği artık şansa kalmıştır.
Bir sabah uyandığınızda “ailesini katleden bir cani, masum çocuklara kasteden bir vahşi, bir zalim, canavar…” haberiyle hayatınız cehenneme dönüverir.
İnsanımızı, gençlerimizi bu noktaya getiren sebepleri sorgulama ihtiyacı bile duymadan bol bol “lânet okur, küfür savurursunuz.” Kanal değiştirir moralinizin daha fazla bozulmasına müsaade etmezsiniz. Ta ki, ateş ocağınıza düşünceye kadar…
“Allah korkusu veya Allah sevgisi” İşte reçete. İnsanın yanına onlarca koruyucu koymaya gerek bırakmayan “tek ve en güçlü koruyucu.” Onun bulunmadığı bir kalbin ilacı yoktur.
Zalimin yüzüne tükürsen rahmet,
Allah’tan korkmaz ki kuldan utansın.
Yuh desen tüh desen boşuna zahmet,
Allah’tan korkmaz ki kuldan utansın. (Mikdat Bal)
“Tabiat kanunları (Sünnetüllah), genel ve keskindir. Nerede olursa olsun kendisine karşı çıkanları cezasız bırakması mümkün değildir. Kendisine muhalefet edeni tehdit etmez ve cezasını da sessizce uygular.” (Casis Carl, İnsan Davranışları Üzerine düşünceler, 139)
“İman esasları, dinin emir ve yasakları da aynen Fizik ve Kimya kanunları gibidir. Onlara karşı çıkmamız yüz metre yükseklikten kendimizi atmamızdan veya aşikâre zehir içmekten farksız bir tavırdır.”(Cevdet Sait, İslâmi mücadelede güç, irade, eylem, 140)
İçinde bulunduğumuz bu toplumsal şiddet ve cinnet olaylarının son bulması için kalplerin “gerçek iman ve takvaya” toprak olması kaçınılmazdır. Yoksa ayrık otları tüm tarlayı kuşatacak ve dünya yaşanmaz hâle gelecektir.
“Her ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Azıklanın (azığınızı çoğaltın), şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana karşı sorumluluk bilincinizi kuşanın ey derin kavrayış sahipleri!” (Bakara: 2/197)
Allah (cc) tüm dert sahiplerinin yardımcısı olsun!