“Ey iman edenler!
Sarhoşluk veren her şey, tüm şans oyunları, Allah’tan başkasına kurban sunmak ve gelecek hakkında fal bakarak kehanette bulunmak şeytan işi bir pisliktir.
Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz!”(Maide: 5/90)
Hikmet ehlinin ifadesiyle “Haramlar deniz suyu gibidir. Susamış bir kimse onunla susuzluğunu gidereceğini sanır. İçtikçe daha fazla hararet yapar. Neticede helâk olur gider.”
“er-Rezzak” olan Allah(cc) yarattığı tüm canlıların rızkını temin etmeyi kendi üzerine almıştır. Hayata gözlerini açan her varlık rızık garantilidir.
Garanti altına alınan rızık elbette yaşamak için zaruri olan miktardır. İnsan helal ve meşru dairesinde sebeplere sarılarak “veren el olmak” için çalışıp çabalamalıdır.
“Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.”(Hud: 11/6)
Ruhlar âleminde ve anne karnında pasif durumda olan insan dünya hayatı ile aktif hale geliyor ve “göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindikleri emaneti/sorumluluğu” üzerine alıyor.
“Emaneti insan yüklendi/üzerine aldı.”
Emaneti yüklenmesiyle birlikte insanın “dünya hayatındaki imtihanı” da başlamış oldu. Emanete sahip çıkmak, emanete ihanet etmemek…
“Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan şeylerden yiyin! Sakın Şeytanın adımlarına uymayın çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.”(Bakara: 2/168)
“Helal ve temiz olanları yiyin!”
Rızkı Allah tarafından garanti altına alınan balık koskoca deryada oltanın ucundaki yeme göz diker, onu cazibeli bulur ve neticede canından olur.
Evet, ortada bitmek bilmeyen ihtiyaçlar var. Çeşit çeşit cazibeli yemler ve bir de imtihan var.
“Ah şu borçlarımdan bir kurtulabilsem…
Bir evim, arabam olsa,
Benim var ama çocuklarımın da olsa,
Bir tane var daha iyisi ve yenisi olsa…
Şuracıkta da İmkânlar var.
Her şey bir piyango biletinin ucunda… Toto, loto, at yarışı ve bilumum her ne kadar şans ve talih oyunu varsa sanki bir adım ötede seni bekliyor. Hadi uzanıver. Kaç haftadır devrediyor acayip bir miktar. Bir anda hayatın değişecek…
Hayatın kurtulacak ey ben! Eğer çıkarsa birkaç fakiri doyurur, bir cami inşa eder sorumluluktan kurtulursun… Acele et bak başkaları kapacak!
Başka günahların yok mu sanki? Doksan dokuz idi yüz olsun! Hem şu dünyada haram yemeyen mi var?”
Her bir cümlesi Müslümanın “iman sarayına” fırlatılan Şeytan oklarıdır. Kalpteki imandan hakikat sesi çıkmayınca kalbi çalışma masasına çeviren Şeytani içgüdülerin sesi gür esmeye başlar.
“Rızkın sahibi” son mektubunda iman edenlere sıkı sıkı tembihleyedursun. “Helal ve temiz olanlarından yiyin!”
“Sakın haramlara yaklaşmayın! Haramdan size rızık yoktur” diye…
Müslümanın gözü kulağı Şeytanın dürtüsüne dikkat kesilmiş.
Dünya hayatı, bir tarafta “saymakla bitirilemeyecek” helal ve temiz gıdaların bulunduğu ama bir tarafta da “şeytan ve avenesinin ucuna zehirli ve fakat cazibeli yem taktığı tuzaklarla” dolu bir derya gibidir.
İmtihan deryası…
İhtiyaçlar çok, tuzaklar çok ve ortada korunması gereken bir “emanet” var. Fıtratına nakşedilmiş olan “Müslüman” kimliğinin muhafaza edilmesi…
“O, sizi seçti… Ve size Müslüman ismini verdi… Öyleyse Allah’a (İslami değerlere) sımsıkı yapışın!”(Hac: 22/78)
İmtihan gereği insanın ihtiyaçları ve hırsları bitmez. “Bir vadi dolusu altını olsa ikincisini ister.”(Müslim, Zekât, 117)
Bir yerde dur demek lazım! Çokluğa değil berekete, helale, alın terine talip olmak lazım!
“Kim (giyim kuşamda, örf ve adetlerde, yaşam biçiminde, hayat anlayışında) bir topluluğa benzerse onlardandır” Peygamber ikazını unutmamak lazım!
Yolcu! Bu dünya, bir oyun, oyalanma dünyası,
Hayal âleminde yaşayanın yarım kalır rüyası,
Dün öyle düşünmüştün: “Yok benden takva adam”,
Bugün hakikat çıktı meydana, nerde eser takvadan?