Ekleme
Tarihi: 24 Temmuz 2014 - Perşembe
“Rabbinin adını anarak O’nun yüceliğini hamd ile dile getir ve (hep) O’nun huzurunda secde edenlerden biri ol! Nihayet, ölüm gelip seni buluncaya dek Rabbine kulluğu (sürdür)” (Hicr: 15/98, 99)
Kıymetli misafirimiz aramızdan ayrılırken biz Müslümanlar olarak, ayrılışın hüznünü duysak da, asla “elveda!” demiyoruz. Çünkü ondan büsbütün kopacak değiliz. Bize kazandırdığı değerleri “bayram sabahı” bir kenara atacak değiliz.
O, bizden memnun mu bilemeyiz ancak bizler onun “hayır ve bereketini, iyiliğini, evimize getirdiği neşeyi” asla unutmayacağız ve hatırasını yaşatmak için onu büsbütün terk etmeyeceğiz.
Kaza borcu olanlar Ramazandan sonra “eksiklerini tamamlama” yoluna gidecek, oruçlarını kaza edecek; kaza borcu bulunmayanlar da hemen ramazan sonrası Şevval ayında “6 gün orucunu” tutmak suretiyle vefa duygusunu canlı tutacaktır.
Bunu yapmak suretiyle senenin tamamını oruçlu geçirmiş gibi olacağız. Yüce Peygamber (sav)’in “Eğer ümmetim Ramazan ayında ne kadar fazilet ve hayırların olduğunu bilselerdi, senenin tamamının ramazan olmasını temenni ederlerdi.” (Beyhaki)sözünü yerine getirmenin hazzını duyacağız.
Hz. Peygamber (sav): “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!” (Müslim-Tirmizi)buyurmuştur.
Müslümanlar olarak bayramın gelişiyle “Elveda ey Kur’an! Elveda ey Namaz! Elveda ey Oruç! Elveda ey Cami!” diyecek değiliz. “Hoş geldin ey Şeytan! Hoş geldin ey nefsimin arzuları! Hoş geldin ey günahlarım!” diyecek te değiliz.
Çünkü biz biliyoruz ki, “kulluk” Ramazan ayında giyilen, bayramın çıkışıyla çıkarılan bir “elbise” değildir. Ölüm anı gelinceye kadar devamlı üstümüzde durması gereken bir “takva elbisesi” dir.
Ve tuttuğumuz oruçların kabul olup olmadığını, okuduğumuz mukabelelerin değerini, kıldığımız namazların kalitesini, yaptığımız yardımların sadakatini Ramazan sonrası hal ve hareketlerimiz hemen ortaya çıkaracaktır.
Eğer Ramazan sonrası durumumuz Ramazan öncesine göre “olumlu yönde bir gelişme kaydetmemişse”, ruhumuzdaki hastalıkları tedavi etmemişse, davranışlarımızı erdemli kılmamışsa, ahlâkımızı düzeltmemişse boşa bir ramazan geçirmişiz demektir.
Ramazan Mektebinden gerekli dersi alamamış ve zayıflarla dolu bir karneye sahip olmuşuz demektir. Açıkçası “Sınıfı çakmışız, sınıfta kalmışız” demektir.
Üstüne üstlük Yüce Yaratıcının Mektebinde sınıfta kalmanın “ağır bir vebali” bulunmaktadır. Kıyamet günü Kur’an “Neden bana terkedilmiş, geçerliliğini yitirmiş bir kitap muamelesi yaptın?” (Furkan: 25/30) diye yakamıza yapışacak.
Oruç “Beni gereği gibi neden tutmadın? Neden beni günahlarının mezesi yaptın?” diye yakamıza yapışacak. Çünkü bazı iyiliklerimiz günahların silinmesi için kullanılacak, zayi olacaktır. “…İyilikler kötülükleri silip süpürür” (Hud: 11/114) Bu demektir ki bazı iyiliklerimiz sadece “günah kirini temizlemek için heba olacaktır.”
Sadakalarımız yakamıza yapışıp “Gösteriş ve başa kakmak suretiyle neden beni çöpe attın? Neden beni harap ettin?” (Bakara: 2/264) diyecektir.
Namazımız “Beni dünyada zayi ettiğin gibi Allah da seni Ukba’da zayi etsin!” diye beddua edecek bize.
“Onlardan sonra onların arkasından öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler. Ve şehvetlere (nefsin arzularına) uydular. Onlar böyle yaptıkları için yakında büyük bir azaba çarptırılacaklar. Gayya’ya (Cehennemde de en alt bölüme) atılacaklar.” (Meryem: 19/59)
Görüldüğü gibi “kulluk” mevsimlik ya da aylık bir davranış ve bağlılık şekli değil, ergenlikten mezara kadar dört mevsim, üç yüz atmış beş gün, yirmi dört saat devam eder. “(De ki: "Hayatımız) Allah'ın rengi (ile renklenir!) Kim (hayata) Allah'tan daha güzel renk verebilir, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsak?” (Bakara: 2/138)
Öyleyse hayatta kulluğa “elveda” yok, “merhaba” var. Ramazan ayı ve oruç bizi kulluğa alıştırmak için konmuş, imtihan şekillerinden sadece biridir. Evet, en önemli ibadetlerden biridir ancak tek ibadet değildir.
Oruç bize “Cihad” şuurunu en üst seviyede kazandıran bir ibadettir.Allah yolunda, “Allah yolunun tüm düşmanlarına karşı savaşma” bilincini aşılamaktadır. Bu gün böylesi bir şuura ne kadar muhtaç olduğumuz apaçık görünmüyor mu?
Oruç bize “aç olanın halini” anlatacaktı değil mi? Peki Zalimin pençesinde, gökten ölümün yağdığı bir ortamda yaşam mücadelesi vermek, bombaların altında yaşamaya çalışmak aç kalmaktan daha iyi bir durum mudur?
Nerede İSLÂM âlemi? Nerede tüm MÜSLÜMANLAR? Nerede Allah’ın yeryüzündeki TEMSİLCİLERİ? Neden Müslüman kardeşlerinin şehid oluşunu sadece seyrediyorlar?
Ve en vahimi oruç tutan bir Müslümanın ağzından dökülen “HAK ETMESELER BUNLAR BAŞLARINA GELMEZDİ!” sözü değil midir? Bu kafayı taşıyan kişi gerçekten “oruç tutmuş mudur?”
Daha neye “elveda diyelim ki? Ramazan tüm varlığıyla “Kur’an ve Sünneti” hayatımıza hâkim kılmamışsa, Oruç bizi “Müslümanlık bilincine” ulaştırmamışsa neye “elveda” diyeceğiz… “Gelmeyene elveda denir mi?”
Cumanız ve bayramınız mübarek olsun…