“(Ey Peygamber!)
De ki: “Benim dua ve yakarışlarım, (namaz, zekât, oruç, hac ve kurban başta olmak üzere) bütün ibadetlerim, kısacası hayatım ve ölümüm, yalnızca âlemlerin yegâne sahibi, maliki ve Rabbi olan Allah içindir.”
İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında onun ortağı yoktur. Ben işte bu tevhid ile emrolundum ve ben varlığını kayıtsız şartsız Allah’a teslim edenlerin öncüsüyüm!”
(En’am: 6/162-163)
Kayıtsız şartsız Allah’a teslim olmaktır Müslümanlık. Kayıtsız şartsız; amasız, fakatsız “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” diyebilmektir.
“Emret Allah’ım emret. Emrin başım üstünde” anlayışıyla Müslümanca bir hayat yaşamaktır.
Kendi irademizle kabul ettiğimiz ve bize sıkı sıkıya tembihlenen “Allah ile bir sözleşme yaptığınızda sözleşmeye sadakat gösterin”(Nahl: 16/91) ahdine sadık kalmaktır.
İfrat ve tefritten uzak, riya ve gösterişten arınmış bir kimlik ve kişiliğe sahip olmak...
“Sual ey Veli? İnsan nasıl olmalı söyle?
Cevap: Son anda nasıl olacaksa öyle…” (Necip Fazıl)
Riyasız, gösterişsiz, sade ve samimi…
Eşsiz güç ve kudret sahibinin “nazlı, şımarık, uslanmaz, had bilmez, yol yordam bilmez, kaba ve katı yürekli, (hâşâ) Allah’a din öğretmeye kalkışacak raddede cüretli” tavrımızı bir an önce terk etmeliyiz.
“İhlas ve samimiyeti” kuşanmalı, “takva mertebesine” yollar aramalıyız. İman, ibadet ve ahlaktaki açıkları kapatmalıyız.
Değerimizi imanımıza borçluyuz. Kulluk kervanından uzaklaştığımız anda un ufak, toz toprak haline gelir bir “HİÇ” oluveririz…
Kendilerini Allah’ın kıymetli kulları olarak gören ve bu sebeple “Arafat’a vakfeye çıkmayan” Kureyş halkına ve tüm insanlığa verilen açık mesaj işte budur:
“Siz de insanların (müminlerin) akın akın gittiği yerden gidin ve hatta kibirlenmek şöyle dursun günahlarınızdan dolayı Allah’tan bağışlanma dileyin!”(Bakara: 2/199)
İbadetten sonra eksik kalan yönleriniz için tevbe istiğfar edin…
“Siz bir damlasınız göle karışın. Göle düşen damla göl olur, çöle düşen damla buharlaşır çöl olur.”
Şeytan “imtihan günlerinde” tüm yaya ve binekli, cin ve insanlardan oluşan ordusunu harekete geçirir. Şüphe ve tereddüt zehrini içirerek müminleri “derin bir gaflet uykusuna” daldırmaya çalışır.
Rivayet odur ki, Osmanlı padışahı (III. veya IV. Mahmud) yoğun işleri sebebiyle bir sabah namazına kalkamadığı için bu şiiri yazmıştır:
“Uyan ey gözlerim gafletten uyan,
Uyan uykusu çok gözlerim uyan…
Uyanmalı zira zor zamandayız. Kafaların karışık, zihinlerin bulanık, tuzakların gizli, yemlerin zehirli olduğu zamandayız. “Pirincin içindeki taşlar da beyaz…”
Bir âlem ki, gökler boru içinde,
Akıl, olmazların zoru içinde,
Üst üste sorular soru içinde,
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu? (NFK)
“Andolsun mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz…”(Ali İmran: 3/186)
Tam da bu sebeple “Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin!”(Tevbe: 9/41)
Mal sınavını geçemeyene can sınavı teklif edilmez. Maldan, para ve servetten fedakârlık yapamayan candan fedakârlık yapabilir mi?
Allah’ın rızık olarak verdiği bir hayvanı kurban etmemek için “kırk dereden su getirenlerin,” “Canım kurban olsun senin yoluna” cümlelerine itibar olunur mu?
Canı canana kurban eyleyen gelsin bu meydâne
Soyup benliğini 'üryan olan gelsin bu meydâne…
Rabbim bizi kulluğuna kabul eylesin. Rahmetine yaklaştıracak amelleri
kolaylaştırsın inşallah…