Ekleme
Tarihi: 18 Haziran 2014 - Çarşamba
“İmran’ın hanımı şöyle demişti: ‘Rabbim! Karnımda olan çocuğumu, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur! Çünkü sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin… Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” (Ali İmran: 3/35, 36)
Ne büyük asalet! Çocuğu daha karnındayken Allah’a (cc) ısmarlamak, Onun korumasına teslim etmek ve onun varlık sahasında “güzel bir insan” olarak yer alması için her şeye gücü yetenden yardım istemek!
Bir çok peygamberin yaptığı şeydi Hz. Meryem’in annesinin yaptığı gibi dua etmek. Çünkü büyük gönüllü insanlar bilir ki, bir çocuğun Salih bir evlât olarak yetişebilmesi için anne babanın gayreti yeterli olmayabilir. Allah’tan bu konuda yardım talep edilmelidir.
Bu bilinçte olan Hanne, daha hamileyken Allah’tan yardım talebinde bulunmuş, çocuğu dünyaya gelince, adını Meryem (Allah’a kulluk eden, Rabbin hizmetinde olan) koymuş ve de “tüm ayartıcı güçlerin şerrinden koruması için” Allah’a ısmarlamıştır.
Kendisine adanan çocuk ile ilgili Yüce Yaratıcı’nın verdiği cevaba bakalım. “Bunun üzerine Rabbi onu memnuniyetle kabul etti, dahası onu bir çiçek gibi yetiştirdi ve Zekeriyya’nın himayesine verdi…” (Ali İmran: 3/37)
“Zekeriyya’nın himayesine verdi.” Bir çocuğun bir çiçek, bir gül gibi yetişmesi için onun koruyuculuğunu yapan, terbiye işiyle ilgilenenlerin kimliği, kapasitesi ve kişiliğinin önemine işaret etmektedir.
Başta anne baba ve aile bireyleri olmak üzere, öğretmen, hoca ve tüm çevrenin “Allah’ın kendilerine emanet olarak verdiği bu çiçeği” en güzel ve doğru bir şekilde hayata hazırlaması sorumluluğu bulunmaktadır.
Eğer bu sayılan kimseler vazifelerini gereği gibi yapmazlar ve çiçek solmaya yüz tutarsa “ahirette emanete hıyanet etmek” suçundan yargılanacak ve ilahi kudretin kahredici eli yakalarına yapışacaktır.
“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” (Tirmizi, birr, 33) “Yıkılan duvarınızı bir usta tutarak tekrar örebilirsiniz. Bozulan arabanızı onarabilir, televizyonunuzu tamir ettirebilirsiniz. Fakat terbiyesini güzel vermediğiniz bir evlâdı düzeltme, tamir etme, onarma şansınız bulunmamaktadır.”
Ülkemizde kişilerin sahip olduğu “dini bilgilerin” nereden alındığı konusunda yapılan araştırmalar, büyük bir yüzde olarak aile ve cami derslerinden alındığını ortaya koymaktadır. Bu sebeple “Yaz Kur’an Kursları” dini ve manevi hayatın inşası için vazgeçilmezdir.
23 Haziran 2014 Pazartesi başlayacak olan “Yaz Kur’an Kursları”ndan azami istifade etmek için tüm Müslümanlar seferber olmalıdır. Bu konuda ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir.
1-Ailemizin asla taviz vermeyeceği “kırmızı çizgilerimiz” olmalı. “Yaz Kur’an Kursuna katılma” konusunda çocuklarımız motive edilmeli, gönülleri alınmalı ve ikna edilmelidir. Çocuğunun yanında Hoca’ya “Hocam, ne yaptıysam camiye gelmeye ikna edemedim” diyen bir baba aslında bu konuda kendisinin isteksizliğini ortaya koymuştur ve çocuğunun kullanması için açık kapı bırakmıştır.
2-İyi bir Müslüman olmak için sağlam dini bilginin gereğine inanmalıyız. İman, ibadet ve ahlâk konularında sağlam bilgilere sahip olmayan kimseler ömür boyu bunun eksikliğini hissedecek ve “rahmet vermek şöyle dursun, kendilerini bu duygulardan mahrum bırakanlara lanet okuyacaklardır.”
3-Aileler, tatil, gezi, deniz vb. etkinliklerini hafta sonlarına kaydırmalıdır. Eğitim-öğretim faaliyeti disiplin ve ciddiyet ister. Devamsızlık yapma alışkanlığı hem öğrenci hem öğreticide motivasyonu azaltır. “Bir gün camiye gitmeyen bir öğrencinin 2- 3 gün derse motive olamadığı gözlemlenmiştir.”
4-Bilgi’nin davranış ve alışkanlığa, ibadete dönüştürülmesi önemlidir. Çocuklarımız camide öğrendiği bilgileri uygulayacak bir ortam bulamazsa, bu bilgiden faydalanamayacaklardır. “Yemek duasını, iftar duasını, müezzinlik dualarını öğrenen bir çocuğa, bu duaları evde yaptırmak, teravih ve Cuma namazlarına götürmek suretiyle uygulama alanı açmak önemlidir.”
5-Ergenlik çağına ulaşmak, dini sorumluluğun başlangıç noktasıdır. Namaz, oruç gibi ibadetler için çocuklarımızı daha küçük yaşlardan itibaren teşvik etmeli,ergenlik çağında ise ibadetlere mutlaka başlanmalıdır.
“Ergenlik çağına ulaştığı halde ‘canım istemiyor, oruç tutmakta zorlanıyorum’ bahanesiyle oruç tutmayan gençlerimiz fazladır.” Burada ailenin dinin emir ve yasakları konusundaki laubaliliği ortaya çıkmaktadır.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve cinler olan cehennem ateşinden koruyun!” (Tahrim: 66/6)
“Eğer bu konuda hiçbir çaba göstermez, çoluk çocuğunuza Allah korkusu, Allah sevgisi, sorumluluk bilinci aşılamaz, güzel ahlâk ilkelerini benimsetmezseniz, daha dünyada evleriniz cehennem hayatına dönüşür; sonunuz ise ebedi bir hüsran olur.”
“Bu gün sizin himayenize muhtaç olan çocuklarınızın elinden tutup camiye götürüp, manevi hayatını zenginleştirmezseniz, yarın tutacak bir el aradığınızda eliniz havada kalacaktır. Allah korusun evdeki ikinci el bir eşya kadar bile değer görmeyeceksiniz.”
O halde “bu yaz Kur’an’ı gönlüne yaz”, “Camilerimiz çocuk (çiçek) açsın” dilek ve temennileri hayata geçirmek için biraz gayret gösterelim. Bunu birileri söylediği için değil, kendi geleceğimiz için yapalım.
Allah (cc), Salih evlât sahibi olmayı, milli ve manevi değerlerine bağlı nesiller yetiştirmeyi, bize rahmet okutacak cennet bahçelerinin güllerine atalık yapmayı cümlemize nasip etsin!