Ekleme
Tarihi: 13 Ekim 2015 - Salı
“Yine (bana vahyedildi ki,) kesinlikle Mescitler/Secdeler Allah içindir. O halde oralarda Allah’tan başka hiç kimseye yalvarıp yakarmayın!
Allah’ın kulu Muhammed, O’na yalvarmak, namaz kılmak için kalkınca, neredeyse, çevresinde keçeleşirler, birbirlerine girerlerdi.”(Cin Suresi: 72/18-19)
Hac ibadeti dolayısıyla bu yıl “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” 12-18 Ekim tarihlerine alınmıştır. Haftanın başta İmamlarımız olmak üzere tüm Müslümanlar için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır üçü… Son zamanlarda Ümmet’in derin savruluşuna baktığımızda bu üçlünün değeri bir o kadar daha artmaktadır. İfrat ile tefrit arasına sıkışmış Müslüman toplumlar için “orta yolun” direkleridir.
Cami ve Mescitler:
Esasen İslâm inancına göre “Yeryüzünün tamamı mescit” hükmündedir. Yeryüzü insanlığa temiz ve mescit kılınmıştır. Müslüman nerede olursa olsun Rabbinin huzurundadır ve ibadet halindedir. Bu bilinçle hareket etmelidir.
Genel kaide böyle olsa da Hz. Peygamber’in bizzat kendisi de çalışarak inşa ettiği “Mescidin” özel bir anlamı ve fonksiyonu vardır. Bir beldenin kelime-i şahadet bayraklarıdır mescitler. Müslüman varlığının açık şahitleridirler. Allah karşısında esas duruşun ve bu duruşla alınan ilahi terbiyenin tüm hayat alanlarına yansıdığı “cennet bahçeleridir.”
Cami ve mescitler Müslüman toplumun kimlik ve kişiliğinin en temel kurumlarıdır. Mekân bilincinin öğrenildiği yerlerdir. “Ashab-ı Suffe” misali insan olmanın ilk adımlarının atıldığı çok yönlü talim-terbiye mekânlarıdır.
İslâm’da cami ve mescit inşa etmek Müslümanların açık özelliklerinden sayılmıştır. Cami ve mescitlere hizmet etmek te en büyük saygıyı hak etmektedir. “Kalbi mescitlere bağlı olan kimse kıyamette arşın gölgesinde gölgelenecektir.”
Hz. Peygamber (sav) zamanında Mescid-i Nebinin tertip ve düzeniyle, temizliğiyle ilgilenen zenci bir kadın (ÜmmüMihcen)vardı. Birkaç gün ortalıkta görünmeyince Hz. Peygamber (sav) o kadını sordu. Hasta olduğu söylenince ziyaretine gitti dua etti. Daha sonra vefat etti kadın. Vefatını Hz. Peygamber’e söylemeyi unuttular. Hz. Peygamber hasta kadın hakkında bilgi almak istediğinde o kadını vefat ettiğini söylediler.
“Bana haber vermeli değil miydiniz?” buyurarak doğruca kadının kabrine koştu. Cenaze namazını kıldı ve “Bu kabirler, içinde yatanlar için çok karanlıktır. Fakat benim cenaze namazlarını kılmam sebebiyle Yüce Allah nurla doldurur.” Buyurdu. Allah’ın evini temiz tutma çabasında olan Müslümanlara verilen değer böylece ortaya çıkmış oldu.
Takva ile kurulmuştur yapısı,
İslam beldesinin ölmez tapusu,
Sevgi barış medeniyet kapısı,
Karanlığa kandil yakan camiler.
….
Kimi garip kalmış yanar içlenir,
Bayramlarda umutları güçlenir,
Mübarek akşamlar sanki taçlanır,
Âleme ay yıldız takan camiler. (Hakkı Şener, Osmanlı Camii İmam-Hatibi)
Din gönüllüleri, İmamlar:
Gönlümüzün görünmez kahramanları, gönül dünyasının doktorları. Bir vakit görmediğimizde Mihrap’ta gözümüzün aradığı gönül dostlarımız. Eleştirsek bile onlarsız asla yapamadığımız hayatımızın vazgeçilmezleri.
En üzüntülü zamanlarımızda yanı başımızda bulduğumuz, manevi havayı onlarla kokladığımız Allah erleri. Günün hangi saati olursa olsun kapısını rahatlıkla çalabileceğimiz, telefonunu çaldırabileceğimiz ve hep şefkat ve merhamet göreceğimiz gizli kahramanlar.
Abarttığımı düşünebilirsiniz ama manevi hayatımızın kahramanlarıdır onlar. Elbette içlerinde bu mesleğin gereği gibi davranamayanlar da vardır ama bu, her meslek grubunda var olan bir gerçekliktir. Toplum olarak insan kalitemiz düştüğü oranda her alanda kalitemiz muhakkak düşük olacaktır.
Şikâyet edeceğimiz hususlar varsa ki mutlaka vardır. Suç biraz da bizlerde değil midir? Bugüne kadar çocuğumuzun en çalışkanını, en zekisini İmam-Hatip Okulu’na göndermeyi eksiklik kabul etmedik mi? Hâlbuki en zeki öğrencileri, en çalışkan dehaları göndermeliydik o okullara. Çünkü onlar Müslüman toplumun inşasının en temel taşları olacaklardı.
Onların değerini onlar olmayınca anlayabiliyoruz ancak. Bir cenazemiz, bir mevlidimiz, okunacak bir hastamız, güvenecek bir dal arayıp ta bir İmam’a ulaşamadığımızda anlıyoruz onların ne denli önemli olduklarını. Allah eksikliklerini vermesin, kalitelerini arttırsın inşallah.
Cemaat:
Camilerimizin süsüdürler onlar. Onlar olmayınca camiler sanki ağlamaktadır. Onlarsız cami garip, imam yalnız adam, kürsü suskun. Allah’ın mesajları iki kapak arasında saklı kalır onların yokluğunda.
Hele Allah karşısındaki edep, hayâ ve ahlaki güzellikleri cami dışına da taşırdıklarında her bir Müslüman Allah’ı hatırlatan birer “kandil” haline geliverir. Allah’ın dininin yardımcıları oluverirler bir anda. “Cemaatsiz Mescit gariptir.”
Muhtasar, gayr-i mufid ilmi kadardır dini;
Ne evamir, ne nevahi, seçemez hiçbirini.
Namazın semtine bayramlarda uğrar sade;
Hiç su görmez yüzünün düşmanıdır seccade.
Hani, üç beş kişiden fazla musalli arama;
Mescidambarlık eder, başka ne yapsın, imama! (Mehmet Akif)
Toplum olarak yaşadığımız problemlerden kurtulmak için Mescit, İmam ve Cemaat üçlüsünün rolü çok büyüktür. Cami ve Mescitlerimiz Hz. Peygamber (sav) zamanındaki işlevine mutlaka kavuşturulmalıdır.
Kaliteli ve tam donanımlı, insan psikolojisini çok iyi bilen İmamlar yetiştirilmelidir. Topluma dini konularda önderlik yapacak insanların eğitim ve öğretiminin nitelikli olması sağlanmalıdır.
Cami cemaati olmanın önemi kavranmalıdır. Cami cemaati camiden çıktıktan sonra imamını, vaizini, omuz omuza namaz kıldığı kardeşini sürekli eleştirme hastalığından kurtulmalıdır. Cami çevresindeki oturma yerlerinde sadece dedikodu yapan konumdan çıkmalı. Bilgisini arttırıp bu konularda İmamı zorlamalıdır.
Kurtuluş, işlevini en güzel şekilde icra eden cami ve mescitler, bu camilerde görev yapan nitelikli görevliler ve kaliteli cemaatlerdedir. Bu yaygın eğitimin paralelinde okullar ve öğretmenlerimiz de örgün eğitimin kalitesini arttırdığında “kaliteli ve erdemli toplum” hedefine kolayca ulaşılacaktır.
“Camiler ve Din Görevlileri Haftasının” hayatımıza güzellikler katmasını diliyorum…