Ekleme
Tarihi: 21 Nisan 2016 - Perşembe
“… Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse Allah onu içinde ebedi kalacağı altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte budur büyük kurtuluş, budur muhteşem zafer!”(Nisa: 4/13)
“Kim de Allah’a ve Rasulü’ne isyan eder, Allah’ın koyduğu sınırları aşıp çiğnerse, Allah onu içinde ebedi kalacağı cehenneme koyar ve onun için orada alçaltıcı bir azap vardır.”(Nisa: 4/14)
“Biz Müslüman mıyız?” diye sormuştu yıllar önce Prof. Muhammed Kutub… Hatta bunu sormakla yetinmemiş, bir kitabının ismi yapmıştı bu sorudan. “Biz Müslüman mıyız?”
Hz. Peygamber’in (sav) kutlu doğumunu yâd ettiğimiz bugünlerde Müslüman toplumların içinde bulunduğu sosyal ve psikolojik buhran dolayısıyla bu soru daha bir anlamlı hâle gelmiş değil midir? “Biz Müslüman mıyız?”
Müslüman toplumların gündemini oluşturan olaylar zincirini sıraladığımızda resmin en kapsayıcı ifadesi olur “Biz Müslüman mıyız?” sorusu…
-Kadın cinayetleri,
-Şiddet ve terör,
-Boşanma olaylarının hızla artış göstermesi,
-Öldürme olaylarının normal, günlük olaylar hâline gelmesi,
-Tecavüz olayları,
-Nikâhsız birlikte yaşamın övünç hâle gelmesi,
-Kadın ve çocuklara taciz ve cinsel istismar,
-Lüks bir yaşam ve tüketim çılgınlığı,
-İsraf, savurganlığın had safhaya ulaşması,
-Her alanda sınırsız bir özgürlük arayışı…
“Biz Müslüman mıyız” sorusunu sormakla haklı değil mi merhum Muhammed Kutub? Müslüman toplumu olarak içinde bulunduğumuz her alandaki “savrulma” dolayısıyla bu köşemizde ve fırsatını bulduğumuz her ortamda benzer başlıklar attığımızı hatırlıyorum.
-Müslüman İslâm’ın neresinde?
-İslâm suçlanamaz! Suç Müslümanlarda!
-Müslümanlar, neredesiniz?
-Ey iman edenler, iman edin!
-Neden böylesine savruluyoruz?
-Lezzetleri dünyada tüketmek! Gibi konuları ele alarak Vahyin inşa ettiği bir Müslüman kimliği oluşturma gayreti içinde olmuşuz.
İslâm’ın emir ve yasakları “koruyucu tedbir” mesabesindedir. Sonuca bakıp derhal cezalandırmak yerine bu sonuca ulaştıran sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Hayatın bütününe yönelik evrensel mesajlarıyla işi baştan sağlama almayı hedefler.
“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!”(Bakara: 2/195)
“Allah’ın koyduğu sınırlar vardır, bu sınırları aşmayın!”(Nisa: 4/13)
“Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa kendine yazık etmiş olur.”(Talak: 65/1)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun!”(Tahrim: 66/6)
Hz. Peygamber (sav)’de bu konuda bizlere yol göstermiştir.
“Muhakkak ki Allah birtakım şeyleri Farz kılmıştır, sakın o farzları terk etmeyin, zayi etmeyin! Birtakım sınırlar koymuş, hudutlar çizmiştir sakın o sınırları ihlâl etmeyin! Bazı şeyleri haram kılmıştır, o haramları sakın işlemeyin! Bazı şeyler hakkında da unuttuğundan değil size kolaylık olsun diye hüküm bildirmemiştir, onları da araştırmayın!”(Darekutni)
Başkaları ne düşünür, nasıl davranır bizim konumuzun dışındadır ancak söz konusu Müslümanlar olunca biz tüm meselelere Kur’an ve Sünnet boyutuyla çözümler üretmek mecburiyetindeyiz.
Ferdi ve toplumsal tüm sıkıntılarımızın temelinde İslâm düşünce anlayışından uzaklaşmamız yatmaktadır. Onun da temelinde İman noktasındaki zaafımız... Yani kendimize cesaretle “Biz Müslüman mıyız?” sorusunu sormamaktan kaynaklanmaktadır.
Elindeki bir çöpü, çöp poşetini abdest almakta kullandığı dereye atmaktan çekinmeyen, ağzındaki balgamı sokağın ortasına bırakmaktan utanmayan, komşusunun namus ve iffetine yan gözle bakmaktan imtina etmeyen, din kardeşinin ayağının kaymasını dört gözle kollayan, kin ve nefretle dolu bir yüreği taşıyan Müslümanın problemi “iman zafiyetinden” başka bir şey değildir.
İslâm’ın onaylamadığı örf ve âdetleri baş tacı yapan, harama koşarak giden, haram yemeyi meziyet sayan, faiz ve rüşveti meşru gören, aldatmayı normal, yalan konuşmayı vazgeçilmez bulan Müslümanın problemi iman noktasındadır.
Bugün eğer yüreğimizde Allah sevgisi ve korkusundan bir kıvılcım varsa, Muhammed Mustafa’ya ümmet olmak gibi bir dert varsa, onların da yok olup gitmesini engelleyebilmek adına “Allah ve Rasulü’nun koyduğu sınırlara” uymalı ve Fıtrattaki iman noktasına gelmeliyiz.
Hem de hayatın her alanında… Kâr-zarar hesabı yapmadan, menfaat kaygısı yaşamadan, pazarlığa girmeden… Derhal iman tazelemeli ve Kur’an ve sünnet çizgisine çekmeliyiz kendimizi…
“(Ey iman edenler!) Sakın Allah’ı unutan ve bu yüzden de Allah’ın kendilerine kendilerini unutturduğu yoldan sapmış kimseler gibi olmayın!”(Haşr: 59/19)
Selam olsun hidayete tabi olanlara…