Ekleme
Tarihi: 03 Ağustos 2015 - Pazartesi
“(Yine de) ben kendimi bütünüyle temize çıkarmaya çalışmıyorum. Çünkü Rabbimin merhameti olmadıkça, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.”(Yusuf: 12/53)
Nefsi emmare elbette kötülüğe meyillidir. Kendisini nefsinin hamallığına adayan kimseleri asker olarak kullanır. Gönüllü bağımlılar…
Ortam tam sana göre, ortam senin için şahane… Hizmetçilerin ne kadar da çok kendi rızalarıyla koşupta gelen…
Desinler için, moda için tüm benliklerini feda eden hizmetçilerin her gün yeniden bağlılıklarını ilan ediyorlar iman tazeler gibi.
Sosyal medya sana çalışıyor, diziler, filmler, senaristler bu gün hep sana çalışıyor, gençliğin iman değerlerini bilerek tahrip etmek için.
Ne ar-namus bıraktın hacı dedenin torunlarında, ne hâyâ, ne iffet şehrin sokaklarında, deniz kenarlarında, düğün salonlarında…
Çılgınca bir sevinç içinde her şeyini kaybedenler, gülüp eğleniyorlar ağlaması gerekenler. Feryat etmesi gerekenler. Nasıl da sarhoş oldu Müslümanlar tüm değerleri birer birer yok olurken?
Yusuf Peygamberi düşüremediğin tuzağa bugün torunlarını düşürmenin sevincini yaşamaktasın değil mi ey nefis? Ey nefs-i emmare!
Damarlarda kan gibi dolaşmaktasın amansız bir düşman olarak. Beden ülkesindeki iman kalesini ele geçirerek hükmetmektesin şerre meyilli tüm organlara. İlahlıktan başka seni kesecek bir makam yok değil mi?
“(Nefsini) Hevasını ilah edinen kimsenin durumunu göz önüne getirsene bir! Şimdi (söyle); böyle birinin sorumluluğunu sen üstlenebilir misin?
Yoksa sen onlardan çoğunun (senin ulaştırdığın mesajı) dinlediklerini ve akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Hayır hayır, koyun sürüsü gibidir onlar: doğru yoldan hiç mi hiç haberleri yok!”(Furkan: 25/43-44)
Allah’ı bırakıp nefis putunu ilahlaştırmak, tüm dürtülerine ibadet aşkıyla yapışmak, Yaratıcının hakkı olan kulluğu nefse yöneltmek, zulmün en büyüğünü işlemektir.
Akıllar devredişi, maneviyat tarumar. İkazlar kulaklarda hiçbir etki yaratmıyor, ne dersen de boşuna, dalından kopmuş yaprak misali nefsin insafına bırakılmış duygular.
Haberimiz olsa da işimize gelmiyor nefsin prangalarından kurtulmak.Çünkü biz “kelime-i şahadetle” İslâm’a girdikten sonra kafamıza göre takılabileceğimizi düşünüyoruz.
Çünkü biz, ömrümüzü Allah’ın razı olmadığı bir şekilde tüketip sonunda cenaze merasimlerini İslâm ilkelerine göre yaptığımızda kurtulmuş olduğumuzu zannediyoruz.
Çünkü biz Kur’an’ın, ölmüşlerimizi kabir azabından kurtarmak, cehennem çukurundan kurtarmak için geldiğini düşünüyoruz. Ölülerin arkasından belli günlerde okuttuğumuzda Müslümanca bir hayat yaşamış olacağımıza hükmediyoruz.
Çünkü biz, İslâm’ın vicdanla Allah arasında sıkışmış olduğunu düşünmekteyiz. Bize göre İslâm sokağımıza, giyim-kuşamımıza, düğünümüze, festivalimize, nasıl düşünüp yaşayacağımıza karışmaz, daha doğrusu (hâşâ) karışamaz!
“Esaret, düşmanın zorla seni yakalayıp eline kelepçe takması değildir. Gerçek esaret kendi isteğinle ellerini hiçbir zorlama olmaksızın kelepçeye uzatmandır.”
“Kuzunun Kurttan kaçmasına şaşılmaz. Çünkü kurt kuzunun can düşmanıdır. Asıl şaşılacak olan şey kuzunun kurta gönül kaptırmasıdır.”
“İnsanlar insaf nazarıyla kendi hayatlarını bir gözden geçirseler, günün tamamında nefislerine birer köle gibi hizmet ettiklerinin farkına varacaklardı.”
Kendimizi nefsi emarenin esiri hâline getirip her davranışımızla ona bağlılığımızı perçinlerken “özgürlüğe sevdalı” rolüne bürünmek ne büyük talihsizlik…
“Allah ne der?” düşüncesi aklımıza hiç gelmezken “nefsim ne istiyor? İnsanlar ne der?” ifadelerini kelime-i tevhit gibi her defasında tekrarlamayı ne büyük özgürlük olarak görmekteyiz!
Kurtuluş imkânı her zaman vardır. Yüce Rabbimizin şu ilahi fermanına yapışmak:
“Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: “Selam size! Rabbiniz, rahmet ve merhameti kendine ilke edinmiştir. İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir.”(En’am: 6/54)
Ve Nefs-i emarenin en büyük tuzağı, kişiyi yavaş yavaş esir etmesidir. İlk başta küçük bir
günahta yüzü kızaranları bir bakmışsınız günahını savunur hale getirmiştir.
Allah nefs-i emarenin tuzağından cümlemizi muhafaza eylesin…