SOKAKTA KALMIŞ ÇOCUKLAR
Televizyonda “lamekan” belgeselini izlerken bir baba olarak çok üzüldüm.2009 yılında çekilen bu belgesel’de evi barkı olmayan veya yuvasını terk ederek sokaklarda yaşamak zorunda kalan çocuk-genç ve olgunluk çağındaki yavrularımızın yaşamları sergilendi. Biryandan üzüldüm. Diğer yandan ise neden bu gençlere sahip çıkılmıyor? Yok mu bizimde yapacak olduklarımız? diyerekten bende biraz olsun katkıda bulunmak amacıyla bu yazıyı yazmayı uygun gördüm.Bu belgeselde gençleri sokaklara iten sebepler birinci elden yani gençlerin ağzından acılı bir şekilde dile getirildi.Onlardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.A.Y adındaki genç Manisa’ dan evini terk ederek İstanbul’a gelmiş.Kumkapı’da sanatçı olma hayallerini önce sokakta başlatmış,daha sonra ise cezaevinde noktalamış.” Bir sürü suça bulaştım. Yaşım genç olduğu için cezalarım ertelendi. Şimdi ise 18 yaşına geldim. Artık tek tek cezalarımı çekecem. Çünkü yeni bir suç işlediğimde ki işlememek mümkün değildir. Hepsi toplu olarak yansıyacak. Devletten bize sahip çıkmasını istiyorum” diyor. Bir başka C.K.ismindeki genç Mardinden gelmiş. Babası, annesi ölünce içkiye başlamış. Oğlunu döverek bezdirmiş. Genç ise kaçarak kurtulayım derken İstanbul’un büyülü ışıkları altında önce Bali ile tanışmış ve daha sonra uyuşturuculara alışmış. Genç” 19 yaşına gelince Askerlik için çağırdılar. Biraz düşündüm. Beyoğlu sokaklarında sabahlarken, yanımızdan sigara tüttürerek geçen bu insan’larımı korumak için Askere gideceğim diye içimden geçti. Fakat Vatan sevgisi beni yine yoklama için şubeye sevk etti” diyor. Bir başka K.B. adlı Sinoplu genç ise annesi ölünce babası tarafından önce akrabalarının yanına, daha sonra ise orada gördüğü tacizler sonucu evi terk etmiş. Bu kez babası tekrar yakalayıp Kimsesizler yurduna yerleştirmiş. Genç” Hayatım burada şekillenmeye başladı. Yurttan kaçtım. Sokaklara düştüm. İlk gece sabaha kadar ağladım. İkinci gün ise mecburen alışmaya çalıştım. Sokaklar çok zor. Güçlü olmak zorundasın. Yoksa elinde ve ayağında ne varsa güçlüler sokar alır. Bende zamanla alıştım. Daha sonra bir yardımsever elimden tuttu. Bana işyerinde garsonluk yaptırarak sahip çıktı. Evine aldı. İlk günler çok zor oldu. Daha önce alıştığım sokaklar için bu kez evde uyuyamadım. Ama çok şükür Yaşlı amcam bana çok yardımcı oldu. Daha sonra alışınca bu kez gecenin loş ışıklarından ürkmeye başladım.” Diyor. Sokaklar ok zor. Bizim hayat hikâyemiz anlatmakla bitmez. Bu sokak yolculuğu iki yerde biter. Cezaevi veyahut Mezarlık. Hayattan umudunu kesen bu gençlere öncelikle hali hatırı sayılır varlıklı aileler ve tabii ki Devletimiz sahip çıkması gerekir. Bu ve buna benzer bir sürü bizim şahit olamadığımız olaylar büyük kentlerin caddelerinde eriyip gidiyor. Gençler bu kötü alışkanlıkların müptelası olarak bitiyor. Her geçen gün toplumsal bir yara haline gelen bu kimsesiz çocuklara mutlaka sahip çıkılması gerekiyor. Uyuşturucu illeti ortaokul seviyesine kadar düştü. Bu çok tehlikeli vakanın mutlaka uzmanlar tarafından ele alınması gerekiyor. Hükümet birçok proje ile bunlara her ne kadar sahip çıkmaya çalışsa da bir türlü dramların sonu gelmiyor. Bu sadece Devletler tarafından alınan tedbirlerle çözülmez. Aileler bu işe mutlaka ciddi bakmalıdır. Evlat babadan ilgi ve alaka bekler. Bunun için ücret değil, sevgi gereklidir. Her ne koşulda olursa olsun. Dünyaya gözünü açmasına sebebiyet veren baba, evladını korumak zorundadır. Babalık öyle kolay meslek değil. Sermayesiz kolay elde edilebilir. Nice aileler ise bir evladım olsun diye doktorlara tüm sermayelerini yatırıyorlar. Bunun kıymetini bilmek gerekiyor. O yüzden bu işe emek vermek gerekir. Dağ başlarında hayatlarını devam ettirmeye çalışan nice hayvanlar yavrularını beslemek için hayatlarını tehlikelere atıp yiyecek peşinde koşuyorlar. Buna hemen hemen toplumun tüm kesimi şahittir. Bir hayvan bu denli yavrusuna kol kanat gererken, Akıl sahibi insan neden duygusuz ve hissizleşiyor. Sokaklara terk edilen yavruların mutlaka hepsinin bir baba ve annesi vardır. Herhangi bir sebepten dolayı çocuğunun bakımını farklı ev ve ailelere vererek yaptırsa bile baba evladını mutlaka kollamalıdır. Köprü altlarında elinde uyuşturucu ile sokaktan geçenleri dalgın gözlerle seyreden bu yavrularımıza sahip çıkmak her bireyin de görevidir. Bir yandan servetler israf ile çarçur edilirken, diğer yandan sokakta sabahlayanlar varken bu memlekette “huzur” olur mu? Tek yanlı olan huzur kime fayda verir. Verse de ne zamana kadar sürer. Sonuçta hepimizin gidecek olduğu yere her bir ferd farklı bir şekilde mutlaka gidip aynı kaderi paylaşacaklar. Bir belgesel beni sizlerle bu yazıyı paylaşmaya sebebiyet verdi. Umarım okuyanlar da hisse almıştır.