2. Cemaat
Kur'an-ı Kerim, yeryüzünde inşa edilen ilk mabedin Kâbe olduğunu bildiriyor. Bahsin geçtiği ayet-i kerimeden anlıyoruz ki insanın tarihi ile caminin tarihi eş zamanlıdır. Bu zamandaşlık mabedin, insana; insanlığını, kulluğunu yerine getirmedeki payının ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Hz. Muhammed (sav)'in yeryüzünün bizim için mabet olduğunu haber vermiştir. Öyleyse camilerimizin sadece namaz kılmak için imar ve inşa edilmemesi gerektiği ortaya çıkıyor.
Ülkemizde, müslümanlar camilere genel olarak sadece cemaatle namaz kılmak için gitmektedir. Camiye olan mesuliyetinin ve mensubiyetinin namazlarını cemaatle kılma ile yeterli olacağını düşünmektedir. Zira beş vakit namazını camide kılan kişilere toplum, cami cemaati tanımlaması yapmaktadır.
Kavramlarımızın içi boşaltıldı. Cemaat olmak sadece camide toplu olarak namaz kılmaya hasredildi. Hâlbuki cemaat, en basit tanımıyla "aynı hedef etrafında bir araya gelen, birlikte mücadele eden şuurlu fertlerden oluşan topluluktur." Rabbimizin kendi zatına nispet ettiği (beytullah), en sevimli mekanlar olarak taltif ettiği, Peygamber Efendimiz (as) dinin tebliğ ve teybinin de merkeze aldığı camilerimiz, müslümanların sadece namaz kılmak için toplanıp ayrıldığı bir hüviyete bürünmemelidir.
Camide cemaatle namaz kılmanın faziletinin (25/27 derece) bu denli yüksek olmasının sebebi takdir edersiniz ki cemaatle namaz kılıp dağılmaktan ibaret değildir. Şehirlerin en güzel yerlerinde inşa edilen camilerimiz, müslümanların birlikte namaz kılmanın ötesinde toplumun sosyal, kültürel hayatına yön verecek bir yapılanmanın içerisinde yer almalıdır. Aksi durum hem mekan hem de emek israfı anlamına gelir. Zira yeryüzü bizim için mabet kılınmıştır, temiz olan her yerinde namaz kılabiliriz.
Camilerimizin İslam medeniyetinde üstlenmiş olduğu mefküreye kavuşabilmesi için öncelikle müslümanların zihin dünyasında acilen tecdide gidilmesi gerekmektedir. Camilerimize karşı mensubiyetimizi, mesuliyetlerimizi, meşküliyetlerimizi ve ünsiyetimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
3. Cami Dernekleri
Camilerimiz, yeryüzünün en kadim, en aktif, en etkili ve en kuşatıcı sivil toplum teşkilatıdır. Bu bağlamda teşkilatlanmaya en layık olan mercilerdir. Ne hazindir ki camilerimiz teşkilatlanma hususunda geri bırakılmış ve ötelenmiştir.
Ülke genelinde mevcut cami dernekleri istisnalar hariç onlar da bir elin parmak sayısını geçmez teşkilatlanma hususunda bir yapılanma içerisinde değildir. Daha çok alan tecrübesi olmayan yaşı ilerlemiş büyüklerimize terkedilmiştir. Derneklerin varlıkları daha çok semboliktir. 10 binlere hitap eden cami derneklerinin bile üye sayıları 50-60 kişiyi geçmemektedir. Bunların birçoğu da pasif durumdadır. Yönetim kurulunun dışında eğitim, kadın, gençlik, sosyal kültürel vb. alanlarda hiçbir yapılanma yoktur. Yine birçoğu kapalı kutudur. Yeni üye almaktan imtina ederler veya seçici davranırlar.
Yukarıda belirttiğimiz menfi durumların sonucunda cami mefkûresi zarar görmüştür. Camide teşkilatlanamayınca camiden cemaat olunamadı. Camilerimiz adeta işgal edildi. Cami müştemilatında toplumun eğitim, sosyal, kültürel alanlarda (derslik, kütüphane, aş evi, misafirhane, taziye evi vb.) istifadesine sunulması gereken mekânlar, ticarethane vb. yerlere kiraya verilerek caminin asıl vazifelerini yerine getirmesinin önü kapatıldı. Böylece camiler namazgâh olmanın ötesine geçemedi.
Bundan sonraki yazımızda, cami dışı amillerden sendika, cemaat, tarikat ve sivil toplum kuruluşları konusunu kaleme alacağım.
Vesselâm..
DEVAM EDECEK