“Hiç kuşkusuz onlar, hem kendi yüklerini (günahlarını), hem de kendi yükleriyle beraber (inkârlarına ya da günah işlemelerine sebep oldukları) nice (kişilerin günah) yüklerini taşıyacaklardır…”(Ankebut: 29/13)
Müslümanın biri bir âlimin yanına gelmiş hayat hikâyesini anlatmaya başlamış:
Hocam! Çok hatalarım, günahlarım vardı…
Hayatımda birçok şeyi düzeltmeyi başardım. ‘Günahlarla, haramlarla, kul haklarıyla dolu’ bir hayatım vardı pişman oldum, tövbe ettim. Bir daha aynı hataları işlememeye kararlıyım demiş.
Elbette İslâm’da “günah çıkarma” yoktur ancak insan derdini, hayat hikâyesini paylaşmadan da edemiyor. “Kötü gidişattan iyiye” yapılan yolculuğun takdir edilmesini arzu ediyor. Bilinsin, takdir edilsin istiyor.
Âlim, karşısındaki adamı pür dikkat dinledikten sonra:
Seni tebrik ediyorum kardeşim. Bir insanın hatalarının farkına varması, hatalarından pişmanlık duyması, tövbe istiğfar etmesi; hele bunu iş işten geçmeden yapması büyük erdem, büyük fazilettir.
Bak, ölüler haklarını kaybettiler. Can boğaza dayanıncaya kadar hayatını düzelttin düzeltin. Sonraki pişmanlığın bir faydası yok. “Ölmeden hatalarının farkına varmak” büyük erdem.
Kusurları affedici olan Allah (cc) bu konuda şu müjdeyi veriyor:
“Kim işlediği zulümden sonra tövbe eder de, gücü yettiğince hatasını telafi etmeye çalışır ve hayatında temiz bir sayfa açarak kendisini düzeltirse, elbette Allah onun tövbesini kabul edecektir.
Şüphesiz Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.”(Maide: 5/39)
Çeşm-i insaf kadar kâmile mizan olmaz,
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. (Talibi)
(Kâmil, olgun bir insan için hayata insaf gözüyle bakmak ne güzel ölçüdür. Bir kişinin kendi kusurlarını bilmesi kadar güzel bir anlayış yoktur.)
Hocam dedi adam. “Kurtuluş beratını almak istercesine” hocam, bu durumda acaba tertemiz olmuş muyum? Hani Efendimiz (sav) “Günahına tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” buyuruyor ya, ben de günahsız bir hale gelmiş miyim?
Âlim başını öne eğdi, düşündü, düşündü, düşündü… Sakallarıyla oynadı. Öfkelendi, ölçtü, biçti, kırmak istemedi ama söylemeden de edemedi.
Hangi günahına tövbe ettin Efendi?
Bu işler o kadar kolay değildir. Bir kalpte tövbe varsa günah da var demektir. Zulüm varsa mazlum var demektir. ‘Hesabım kalsın mahşere’ deyip hesaplaşmayı büyük güne erteleyenler varsa ki mutlaka vardır. Bu durumda iş değişir.
Tövbe etmekle seninle Rabbin arasındaki haklardan kurtulduğunu var sayalım. Tövben kabul olundu diyelim. Peki, bu yaşına kadar sorumluluğunu aksatman sebebiyle ‘günah bataklığına’ düşenler ne olacak?
Seni örnek alıp günah işleyenler.
Senin sebebinle harama bulaşanlar.
Kötü telkinlerinle yolunu kaybedenler.
Kocalık görevini ihmal ettin, babalık görevini ihmal ettin. Evlatlık, komşuluk görevlerini bihakkın yerine getirmediğin için günaha düşenler, yolunu şaşıranların hesabını kim verecek?
“Hepiniz çobansınız güttüğünüz sürüden (emriniz altındakilerden) sorumlusunuz…” Peygamber ikazını duymadın mı?”
Senin din, iman, İslam hakkındaki ‘olumsuz konuşmaların, telkinlerin’ sebebiyle dinden, imandan, İslam’dan soğuyanlar, uzaklaşanlar, inkâra sürüklenenlerin hesabını kim verecek?
Efendi, Efendi!
Tövbe etmek çok büyük fazilet, güzel bir erdem bunda şüphe yok ancak bunun bir de öteki yüzü var. Vebali çok ağır işler var. Altından kalkılması zor durumlar var.
“Sonuç olarak onlar, kıyamet gününde kendi günahlarını eksiksiz yüklendikleri gibi bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş oldular…”(Nahl: 16/25)
Sahi sen hangi günahına tövbe ettin?
İşin zor kısmı burası… Günaha sürüklediğin insanların vebalinden kurtulmak o kadar kolay mı?
“Edebiyatı bırak, secdeye kapan ağla ağlayabildiğin kadar…”