“Allah daru-s selama/esenlik yurduna/cennet evine/huzur ve güven ortamına davet ediyor.
(Tüm insanları davet ediyor) ancak sadece bu daveti kabul edenleri ebedi saadetin kutlu yoluna/sıratı müstekime yöneltiyor.”(Yunus: 10/25)
Dil şikâyete alışmış. Sonu nereye gider endişesi taşımadan hemen başlar söylenmeye…
“Hocam! Hep cehennem, hep ahiret azabı, pişmanlıklar, zebaniler, Allah korkusu, zakkum ağacı… Hevesi kursakta bırakan vaazlar…
Biraz da yaşama sevinci, umut, moral değerleri yükseltme, renkli hayaller, hayatı kucaklayan güzellikler, müjdeler verseniz ne olur?
Şu “korku dilinin yerine sevgi diline” geçiş yapsanız daha güzel olmaz mı?”
Haydi öyle yapalım… Ramazan-ı şerifin ortasına yaklaştığımız şu “mağfiret” günlerinde işte size Rabbinizden güzel mi güzel bir çağrı, davet, teşvik...
“Korku yok, panik yok, pişmanlık, diz çökme, bağrışma, tehdit, ceza, azap, zebani yok.”
“(Ey Allah’ın kulları!)
Allah sizi selam ve esenlik yurdu Cennet’e çağırıyor…”
Ve Allah Elçisi (sav) den bir başka müjde: “Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi iftar ettiği zamanki sevinci, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.”(Buhari, Müslim)
Bu çağrıya uymaz mısınız? Bu sevinci yaşamak istemez misiniz?
Yunus suresinde size bir davet var. Sınırsız merhamet sahibi sadece davet etmekle de kalmıyor devamı ayette “ödül/mükâfat” da vadediyor:
“İyi ve güzel amel işleyenlere daha güzeli ve bir de fazlası vardır. (Cennet ve ziyadesi ne ola ki…)
Mahşer gününde onların yüzlerine ne bir günah lekesi bulaşacak ne de bir utanç ve aşağılanma bürüyecek çehrelerini…”(Yunus: 10/26)
Rabbinden böylesi bir daveti alan kimsenin sevinçten ayakları yerden kesilmeli değil mi? Heyecanlanmalı, kalbi fokur fokur kaynamalı değil mi? Kabına sığmamalı, yerinde duramamalı, ayağa fırlamalı ve koşmalı değil mi?
İşte müjde, işte beklenen haber, işte umut… İşte ödül… İşte yaşama sevinci…
“Allah’a koşun/ Allah’ın çağrısına koşun!”(Zariyat: 51/50)
Çekiliş yok, kura yok, şans ile değil, lansmana özel değil, “isteyen herkese var.”
İsteyen herkese yer de var yollar da açık… “Reyyan (oruçlular) kapısından” da girebilirsiniz, diğer kapılardan da … Hz. Ebubekir (ra) sordular:
-“Ey Allah’ın Rasulü (sav)!
Cennetin kapılarından hepsinden birden çağrılacak kimseler var mıdır?
-“Evet vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümit ederim..”(Buhari, Müslim)
Biz de çağrılır mıyız o kapılardan? Neden olmasın?
“Yapın niyetinizi, alın biletinizi”
Yalnız yol biraz uzun, sarp yokuşlar da var. İman, ibadet, güzel ahlak; yani “Müslümanca bir hayat” ister. Yol kenarlarında Şeytan ve ordusunun çeşit çeşit tuzakları var. Dikkat lazım, gayret lazım, yol azığı gerekli…
Yolda gulyabanilere yem olmamak için azığınız olmalı… “Azığınızı hazırlayın! Bilin ki azıkların en hayırlısı Takva’dır.”(2/197)
“Ey iman edenler! Takva’ya ulaşasınız diye oruç size farz kılındı…”(Bakara: 2/183)
Bu müjdelere, güzel hayata, konforlu makamlara, ebedi saadete, huzur yurduna, “akla hayale gelmeyen ödüllere”(Secde: 32/17), hiçbir korkunun olmadığı sınırsız özgürlüğe ulaşmak için gerekli istek ve gayreti kendinde buluyor musun?
Cennetin her kapısından çağrılmak gibi bir hedefin, Efendimize (sav) komşu olmak hayalin var mı? Bunlar beni kesmez ben daha fazlasına talibim diyor musun? “Cemalini görmeye talibim ya Rab! Cemalini göster bana…”
“Bu zamanda, bu ortamda, bu şartlarda, bu kafayla imkânsız” deme. Firavun sarayında; ölümün kol gezdiği, çocukların kurban edildiği, el ve ayakların çaprazlama kesildiği, zulmün arşa’a dayandığı bir noktada yani “imkânsızlığın içinde” bir kadın (Asiye) çıkıyor ve:
“Ey Rabbim lütfu kereminden bana cennette bir köşk yap…”(Tahrim: 66/11) diye dua ediyordu.
Rabbinin vaddettiği muhteşem ödülü “ölmeden görmek istiyordu.” Vücuduna inen sert darbeler, işkencelere ancak bu müjdeyle dayanabilecekti.
Ölümün kıyısında gezinen bahtiyar kadın birden gülümsemeye başladı. Cenneti görmüştü galiba. Firavun daha da öfkelendi. “Biz kadına öldürücü darbeler indiriyoruz o ise gülüyor” dedi.
Gülmenin bile bir bedeli var kardeş… Bedel ödemeye var mısın? Öyleyse kalk da seni güldürecek, sana müjdeler getirecek bir şeyler yap… Mazeret üreterek ömrünü tüketme…