“Nefsini (günah kirlerinden) arındıran kurtuluşa ermiştir.
Onu (kirletip) karartan ise kaybetmiş/hüsrana uğramıştır.”
(Şems: 91/9-10)
Şaban ayının on beşinci gecesi “Berat Gecesi” dir.
(17 Mart 2022 Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece)
Kur’an’da (Berae) kelimesi ve türevleri ondan fazla ayette geçmektedir. Bu ayetlere baktığımızda,
“Günahtan beri olma, temiz olma, temize çıkarma,
günahlarla ve günahkârlarla arasına mesafe koyma,
kurtuluş beratı alma” (1) gibi anlamlarla karşılaşmaktayız.
“Nefsini arındırmak” günaha hiç bulaşmamak değil,
günahın farkına varıp bundan pişmanlık duyarak
tevbe istiğfarla ilk berraklığına ulaştırmaktır.
Çünkü “Tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna
gelenler kurtulacaktır o gün.”(Şuara: 26/89)
“Ben nefsimi temize çıkaramam”(Yusuf: 12/53) diyen Yusuf aleyhisselam bir peygamberdi. İnsanlığın atası Âdem ve Havva (as)
“Biz nefsimize zulmettik”(Araf: 7/23) demişler gözyaşı dökmüşlerdi.
Yunus aleyhisselam “Ben nefsime zulmedenlerden oldum”(Enbiya: 21/87) deyip kusurunu itiraf etmiş, kavmi “tevbe edip iman etmişti.”(Yunus: 10/98)
Efendimiz (sav) “göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa beni nefsimle baş başa bırakma”(2) diye dua ediyordu. “Allah’a yakın olmak kalbi arındırmakla” gerçekleşir.
Kötülüğün babası İblis ise “madem beni azdırdın”(Araf: 7/16) diyerek faturayı Allah’a çıkarıyor, nankörlüğün zirvesi Müşrik, “Allah istemeseydi biz de babalarımız da şirk koşmazdık”(En’am: 6/148) diyerek kadercilik yapıyordu.
Geçersiz mazeretler, savunma mekanizmaları, bahaneler aslında “vicdan terazisini körelten” şişirilmiş balonlardır. Hem pişman olmaya hem de tevbe etmeye engel olan kibir kuleleri…
“Yoksa kutsal kitaplarda sizin için bir kurtuluş belgesi/kurtuluş beratı/
Dokunulmazlık teminatı/aklanma belgesi mi var?”(Kamer: 54/43)
Günahta ısrar edenler,
Günahlarını haklı gösterecek mazeretler öne sürenler,
Günahı alışkanlık haline getirenler,
Günahlarını savunacak hale gelenler,
Kurtuluş beratı almaktan uzak kalacaktır.
“…Oysa yalnızca kendilerini kandırıyorlar, fakat farkında değildirler.”(Bakara: 2/9)
En azılı katilin,
en gaddar zalimin,
en düzenbaz hırsızın,
en kazıkçı tacirin,
en geçimsiz komşunun,
en arsız namussuzun,
en şedit kocanın,
en sadakatsiz eşin,
insanlığın “elaman” çektiği kişinin bile,
kendince haklı bir mazereti, suçunu/günahını küçük gösterme çabası ve geliştirdiği güçlü savunma mekanizması vardır.
“Bu neyi gösterir?”
Ya bilinçli bir inadı ya da vicdanın devre dışı kaldığını…
Her iki halde de kişi kendisini “Allah’ın razı olduğu hayatın dışına”
atmış olur. “İşledikleri günahlar kalplerini paslandırmıştır.”(3)
Tevbe etmez günahta ısrar ederse kendi hatası sebebiyle
“kalbi mühürlenir.”(Bakara: 2/7)
Kalbin mühürlenip bir suç aleti gibi kıyamete dek “kilitli” kalmasına engel olunması gerekir. Bu da,
Allah katında hiçbir değeri ve geçerliliği olmayan
“Mazeretlere,
Savunma mekanizmalarına”
Başvurmadan, ”tevbe istiğfara” sarılmakla gerçekleşir.
Tüm zamanlar, mübarek gün ve geceler bu arınmayı sağlayacak
İmkânlar sunmaktadır.
“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, ibadete kalkın.
Ve o gecenin gündüzünde (on beşinci günde) oruç tutun.
Çünkü o gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
Benden mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım!
Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım!
Belaya duçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!” (4)
1-Nisa: 4/112; Ahzab: 33/69; Yusuf: 12/53; Bakara: 2/166;
Tevbe: 9/114; En’am: 6/19; Kamer: 54/43.
2-Ebu Davut, Edep, 110.
3-Mutaffifin: 83/14.
4-İbn-i Mace, İkame, 191.