SESSİZ SEDASIZ GÖÇ EDEN KÖYLERİMİZ
SESSİZ SEDASIZ GÖÇ EDEN KÖYLERİMİZ
Köy ve mahallelerin boşalması gelecek kuşağımızı hiç ilgilendirmiyor mu?
Öncelikle yöremizde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, eğitim camiasının önde gelen değerli bilim adamları ve tarihe mal olmuş şahsiyetlerin bu konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini kamuoyunda tartışmaya açması gerekmez mi?
Ceddimizin Kafkaslardan, Orta Asya’dan diğer bölgelerden gelerek yurt edindiği köylerimize sahip çıkmak gelecek neslin görevi olmaktan çıktı mı?
Her kuşağın bir mazisinin canlandığı bu köylerimiz yaşanmaz hale mi geldi ki terk edilip viran bırakıldı? Köylümüz neden baba ocaklarını terk ediyor? Buralar kolay bırakılıp gidilecek yerler midir?
Tarihi süreç çok hızlı gelişti. Çoğalan nüfus, yetmeyen arazi, sığılmayan meskenler belki bir bakıma göçü tetiklemiş olabilir. Lakin bunların ötesinde ele alınması gereken nedenler ve sebeplerde vardır.
Bu göç hareketinde her ne kadar ailelerin sosyalite olma alışkanlığı ve lüksü varsa da bu lüks ve Avrupai yaşantıyı bize şırınga edenlerin de daha çok suçları vardır.
Bölgemizin en önemli geçim kaynağı şüphesiz çaydır. Çay, her dönem gündemde kalmıştır. Bilinçli bir şekilde politize edilmiştir.
Eskiden her evde bir hayvan vardı. Bahçelerde otlardan beslenirdi. Hanelerimizde yaşayanlar sağlıklı bir şekilde hayvansal ürünlerle hayatlarını devam ettiriyorlardı. Zamanla bilinçli bir şekilde bunun da kökünü kuruttular. Boşalan evler ve terk edilen köylerde bu kez, başbakanlar, bakanlar, devleti idare eden bürokratlar yetiştiren köy okulları da bu hızlı göçle birlikte yok edildi. Taşımalı sistemle pilot yerlere taşınan çocuklarda köy kültüründen uzaklaştırıldı. Adeta köylerden koparılmak için sinsi ve gizli bir el adım adım sonuca ulaşmak için ne gerekiyorsa onu yapmaya başladı. Ve de başarılı oldu. Göçle birlikte şehirlerimiz alabildiğinde doldu. Yeni yerleşim alanları kurulmaya başlandı. Bu bölgeler de siyasilerin oy deposu olmaya başladı. Saf ve temiz Anadolu insanının hisleriyle adeta alay edildi. Adapte olamayan ailelerde çözülmeler, dağılmalar ve hatta kopmalar yaşandı. Sağlam ve sarsılmaz köy aile disiplini şehirlerde apartmanların, iş hanlarının, oto yolların ve lüks ışıkların altında heba edildi. Zaman hızlı geçti. Yıllar birbirini kovaladı. Terk edilen evler kışın karına zemherinin ayazına dayanamadı. Yıkılanlar, dökülenler ve harap olanlar kaderi ile baş başa bırakıldı. Köylerde ne kuşlar eskisi gibi ötüyor, ne ağaçlar sağa sola sallanarak musiki söylüyor ne de dereler ve sular çağlayıp duruyor. Onlar da yalnızlığın acısını ve ızdırabını yaşıyorlar. Issız evler, ıssız okullar ve camiler de yalnızlığın çilesine ortak oldular. Camilerde Cuma günleri namaz kılacak cemaat bile kalmadı. Diyanet, sanırım bu göçlerin köyleri ne hale getirdiğinin hala farkında değildir. İmamlar bile cemaatsizlikten şikâyetçi oluyor.
Bugün gelinen yerin tehlikelerini fark eden idareciler bu kez göçü önlemek için tedbirler almaya başladılar. Şişen ve büyüyen anakentleri tekrar geldikleri yerlere taşımak için projeler yapmaya başladılar. Köylerde hayvancılığı teşvik için her iki aileye bir süt ineği dağıtma projesi başlatıldı. Ama ne hazin ki bir tek inek alan olmadı. Çünkü ne aileler kaldı, ne de tarlalar ve ahırlar. Kalanlar da artık hayvan kokusunu ve bakım zahmetini üstlenmek istemedi. Bu, yaranın ve meselenin hangi noktaya geldiğimizin acı bir tablosudur.
Göç hızlı oldu. Dönüş ise hızlı olmayacak. Belki de eskisi gibi hiç olmayacak. Köyler artık şehre göçenler için ya çay zamanı gelip çay toplayıp dönüş yeri olacak veya tatil bölgesi kalacak.
İşte bu hazin tabloyu meydana getirenlerin geride bıraktıkları enkaz budur. Bu konu hakkında yazı yazmaya devam edeceğim. Bir de bölgemizde HES’çiler var; onları ibretle takip ediyorum. Köylerin temiz akan edere ve sularına sahip çıkanların bir kez olsun köy insanının bu acı gerçeğine sahip çıktıklarına şahit olmadım. Doğaya önem verenlerin, bu bölgede kalacak insanlara aynı ehemmiyeti vermemesini ibretle izliyorum.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.