Garip bir dünyada garip bir yolcu gibi yaşıyoruz.
Bu dünya krallara ve güçlülere kalmadı, kalamazdı.
Böyle olsaydı, krallıklar ebediyen devam ederdi.
Bugün son kalıntılarını yaşayan Ortadoğu da artık bir arayışın içine girmek zorunda kaldı. İnsanlar ne esir ne de ecir olarak ebediyen yaşayamazlar. Bugün Ortadoğu’da öyle bir rejim hâkim ki; krallar kendi yerlerine gelecek hiçbir kişi veya kurumlara hayat hakkı tanımıyor. Güçlü zannedilenler kendilerini koruma altına almaya mecbur oluyorlar.
Hayat da aynen bunun gibi değil mi? Güçlü olup, korumaya ihtiyacı olmayan balinalar insanlar tarafından korumaya alınırken, en zayıf hamsiler özgür yaşıyorlar. Para asla güç değildir. Böyle olsaydı en fazla paraya sahip olan Ortadoğu ülkeleri güçlü olurdu. Ekonomisi ve sanayisi olmayan ülkeler her zaman sıkıntı içinde yaşamaya mecbur kalıyorlar.
Osmanlı Devletinin hukuk anlayışı tüm dünyaya örnek olmuştur. Osmanlı hükümdarları savaşlarını din eksenli yapmamışlardır. Zalim ve barbar hükümdarların halklarına yaptıkları baskı ve zulmü ortadan kaldırmak için seferler düzenlemişlerdir. Böyle olsaydı Fatih İstanbul’u fethettiğinde gayri Müslimlere ibadetlerini yapmaları için arazi tahsis etmezdi. İşte Osmanlının hukuk anlayışı buydu. Hürriyeti de ikiye ayırmak gerekir. Yüzde ellisi kendimize yüzde ellisini de başkasının haklarına vermeliyiz. İslam’la beslenen hürriyet tam hürriyettir. Cenab-ı Hakkın tüm yarattıklarına eşit davranmasından daha güzel bir hürriyet olabilir mi?
Hürriyet İslamiyet suyuyla beslendiğinde neslimizde çok mükemmel olurdu. Kıyamet kopmazsa haşir de olmaz. Her ölüm yeni bir dirilişin habercisidir. Dünyamızda da aynen böyledir. Osmanlı’nın ölümüyle Cumhuriyet dirildi. Zahire bakıp aldanmamak lazım. Hakikatte şer yoktur. Şer olarak gözüken olayların altında da hayırlar vardır. Dünyaya hâkim gibi gözüken Yahudiler aslında sefil bir hayat yaşamaktadırlar. Siz Ortadoğu’da yaşananlara fazla bakmayın. Rusya’da Moskova’da Varşova’da bunların yaşamları sefildir.
Ortadoğu’yu yer yurt, para pul için değil dinleri için yurt edinmek uğruna mesken tutmuşlardır. Silah, ilaç, uyuşturucu, bankalar Yahudilerin eseridir. Filistin’deki amaçları dünyaya muhabbetlerinden değil dinlerindendir. Allah(cc) kim ihlâsla çalışırsa bu şerde de olsa başarılı kılarım diyor.
Müslüman devletler kendilerine gelene kadar ittihad-ı İslam-ı kurana kadar bu zulüm devam edecektir. İşte kralların yönettiği Ortadoğu’daki bu gelişmeler inşallah gelecekte iyi olacaktır. Allah’ın muradında medeniyet vardır. İnsanoğlu Esma-i Hüsna’nın bir tecellisidir. Fıtratına uygun davranmadığı sürece ne kendi ne de insanlık âlem-i mutlu olamaz. Kıyamet kopmadan ilim son noktaya gelecektir. İlime biz tam layığı ile sahip çıkmadığımızdan bunun yarısı gayri Müslimlerin eline geçmiştir.
İleride din ile fen bir araya gelecek ve Allah’ın(cc) muradı tecelli edecektir. Kıyamete kadar da asri saadet yaşanacaktır. Dünya’da dinden kopuk yaşamak mutluluk getirmez. Din ile ilim birlikte yaşanmalıdır. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra ilim, teknoloji ve çalışma gayri Müslimlere kaldı. Din de bize. Dünyayı ecnebiler idare ediyor. Çünkü çalışan onlar. Tembelse biz. Dinimiz bunu emretmiyor. Biz dinimizin emrini yerine getirmediğimizden dolayı devamlı sıkıntı çekiyoruz. Kim çalışırsa Allah(cc) ona verir. Sebat eden galip olur. Muvaffak olur. Yine de ümitvarız. Elhamdülillah dünyanın her tarafında İslamiyet’e bir dönüş var. İnşallah biz cehaleti, Avrupa’yı körü körüne taklidi bırakır ve dinimize sımsıkı sarılırsak mesele hal olur. Çünkü dinimizin esası, kardeşlik ve birlik beraberliktir.
Ecdadımızın bütün dünyaya hâkim oluşu, dinimiz ve imanımız sayesindedir. Birinci Dünya Harbinde biz muvaffak olamadıysak da dinimiz sayesinde onlara tam yenilmedik. Bu kadar şüheda verildi. Esas mesele milletin nereden kuvvet aldığını bilip, o kuvvete tekrar sarılmasıdır. Çanakkale’deki harika nereden çıktı? İmandan. İman sayesinde.
Biz millet olarak, ancak birlik ve beraberlik içerisinde düşmanlara karşı koyabilmişiz. Şimdi esas mesele şu; mademki, düşmana karşı kin beslemek, kuvvetle mukabele etmek, onları zorla Müslüman etmek gibi oluyor ki bu doğru değil; biz esas olarak, sevgi, ikna, ilim, güzel sözler, ahlakımız ve takvamızla hareket edersek, o zaman elbette Hıristiyan’lar da İslamiyet’e girecekler.
Bizim en büyük düşmanımız ümitsizlik, cehalet. Bu sebeple, hak yolunda birleşmek, birbirini sevmek gerekir. Bunun da tek çaresi, bu dünyanın fani olduğunu anlamamız, iman esaslarına sımsıkı sarılmamız ve esas hayatın ahiret hayatı olduğunun şuurunda olmamızdan geçiyor.