KOŞMAKTAN GAYRİ BİR İŞ YAPMIYORUZ
KOŞMAKTAN GAYRİ BİR İŞ YAPMIYORUZ
Akşam olmasa da hava kararmasa bu koşuya gece gündüz demeden devam edeceğiz.
Peki, bitmesi ve tükenmesi olmayan bu koşuya bu kadar ısrarla devam etmenin ne anlamı ve kıymeti harbiyesi vardır?
Sen ha bitti dediğin maratonun sonunu görmeden ecel gelip çatıyor. Buna rağmen hala koşmanın ve koşunun bitmesini bekliyorsun.
İşte hayatta böyle uzun bir maraton koşusuna her birimiz başlamışız.
Kimimiz başlarken stop etmiş, kimimiz birkaç adım sonra terk etmiş, bir grup ise yolu yarılayınca ha gayret derken o da tamamlayamadan inmiş, diğerleri ise belki biter diyerekten hala o koşuya devam ediyor.
Dedelerimiz de, babalarımız da biz de ve hatta bizden sonra gelecek olanlar da bitiremeyecek bu koşuyu. Adına zaman demişler. Hangi zaman ve ne zamanlara ise cevap verememişlerin doldurduğu bir misafirhanenin misafirleriyiz. Misafirce yaşayamadık. Misafirce verilenlere razı olamadık. Hep farklı şeylerin peşine düştük. Onlara da kavuşmadık.
Kim istediğini tamamlayarak mutu olabiliyor ki? Mümkün mü? Geçici dünyada ebediyete talep olmak akıl karımıdır?
Dünyadaki görevimizi bir bilebilseydik… Nelerin bizi mutlu, nelerin mutsuz ettiğini bize bildiren Kuran’a ve Resule bir kulak verebilseydik… Elimizin arkası ile sıkıştığımız bir anda dünyayı arkamıza bir alabilseydik… İşte o zaman bunca sıkıntıyı hardal tanesi kadar küçük aklımıza yüklemezdik.
Sen bunlara uymazsan işte sana bu sıkıntı yeter ve artar demekten de başka bir şey yapamıyoruz.
Bakıyorsunuz kimse halinden memnun değil. Geçmişle mukayese ettiğimizde şartların müsait olması bile insanları mutlu etmiyor.
Riyazete çekilip kuru ekmek ve suyla günlerce yaşayıp dünyadan vezir gidenler de bizlere ders vermiyor. Çanakkale’de, Sakarya’da ve Sarıkamış’ta can veren teri kurumamış gençlerin hayalinde de uzun yıllar yaşamak vardı. Lakin Trabzon’dan Sarıkamış’a aç, susuz, çıplak gidenlerin de hayalleri vardı. Bazılarının Gümüşhane’de bazılarının Bayburt’ta bir diğerlerinin de Erzurum ve Kars’ta hayalleri karların altında eriyip gitti. Bunlar da bize artık ders vermiyor.
Dünyada hastalanınca doktora gideriz. Doktor reçete verir. Biz de uygular tedavi oluruz. Peki, ebedi hayatımız için hasta ruhumuza sunulan Kur’an gibi reçeteyi neden hayatımıza tatbik etmiyoruz? Yoksa geçici bu hayata inanıyoruz da ebedi hayatın varlığından şüphe mi ediyoruz? Böyleyse vay halimize. Ne hocaya kulak veriyor, ne cami avlusuna gelen cenazeden hisleniyoruz. Musallada merhum dua beklerken biz kenarda hayatta bitmeyecek olan ve cenazede bitirmeye çalıştığımız dünya işlerini şen şakrak konuşuyoruz. İçerde farz namaz kılınırken, ona ehemmiyet vermezken, dışarıda kılamadığımızda bize hesabı sorulmayacak olan namaz için zaman tüketiyoruz. Koş bakalım bir gün mecalin biter musallaya gelecek gücün de kalmaz. İşte o zaman da “keşke” demek için zamanın olmayacaktır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.