SORUMLULAR, SORUMSUZ DAVRANAMAZ!
SORUMLULAR, SORUMSUZ DAVRANAMAZ!
Hasbelkader belirli bir makama gelmiş olsalar dahi kendilerini sorumsuz addedemezler. Avam tarzında laflar edemezler. Öncelikle bulunduğu mevki, makam ve temsili bulunduğu kurum buna elvermez.
İdareci hislerle hareket edemez. Akılla hüküm ve karar verir. Bir yerde aksaklık varsa bunu düzeltmenin yolu çıkıp ulu orta konuşmak olmamalıdır. Bu en basit savunmasız kişilerin aynı zamanda rüştünü ispat edemeyenlerin işidir. Bir idareci öncelikle çok iyi gözlemci olmalıdır. Geçmişi takip edip onlardan ders çıkarmalıdır. Geçmişte gelişen olaylardan sorumsuz bir şekilde birileri adına ortaya çıkıp laf söylemenin faturası Tedaş’ın faturasından ağır gelebilir. Bir de idareci; örnekler verirken, açıklamalarda bulunurken taraf olmamalıdır. Kısacası tarafsız olmalıdır. Bitaraf idarecinin hitabına kulak verilmez.
İdareci sadece bulunduğu kurum ve emrinde çalışan kurum yöneticilerinin sorumluluğunu üstlenmez. Bazen geniş bir kitlenin de yöneticisi durumundadır. Bu vaziyette sorumluluğu bir o kadar daha artmaktadır. İç çekişmeleri iç dünyasına sokmamalıdır. Bazen psikolojik bir rahatsızlıktan kaynaklanan olumsuzluk kişiye farklı hitap etmeye götürür. İşte burada idareci kişinin direnci, zekâsı, olayları kavrayışı ile tecrübesi devreye girer. Birilerine hoş gelir düşüncesi ile bir diğerini küstürmek ileride büyük sıkıntılara sebebiyet verebilir. İdareci dik, dimdik olmalıdır. O makama dirayeti, bilgi ve becerisi, liyakat ve ehliyeti ile geldiğini bilmelidir. Birilerinin pofpoflaması ile gelinen makamlar kalıcı olamaz. Bir dostum bir gün bana “bir insanın akıllı olup olmadığını nasıl anlarsın” demişti. Ben de “sen söyle dedim.” Bana, “konuşmasından” dedi. Ben de “ya hiç konuşmasa?” dedim. O da “o kadar akıllısına rastlamadım” diye cevap vermişti.
Demek ki önemli olan konuşmak değil, yapılan konuşmanın içeriğidir. Öyle laflar vardır ki biz de bu sözlere bazen muhatap oluyoruz. O lafları edene bakıp susmayı tercih ediyoruz. Bu bizim acizliğimizden değildir. Aksine edeb ve terbiyemizden kaynaklanmaktadır.
Bir de söyleyen kişiye bakıp “yok be bu kişi bu lafı etmez” dediğimiz sözler duyuyoruz ki, insan hayretler içinde kalıyor.
Ben de uzun yıllar idarecilik yaptım. Başımdan birçok olaylar geçti. 26 sene çalıştığım belediyeden ceketimi alıp çıktım. Kurumda bıraktığım itibar beni son derece mutlu ediyor. Arkadaşlarımın sokakta görüp “nasılsın ağabey” demesinden daha büyük mutluluk olabilir mi? Birgün çalıştığım kurumda personel bana oldukça ters bir cevap verdi. Ben o anda hislerimle hareket etseydim işine son verirdim. Patronlarım da buna ses çıkarmazdı. Ama yapılan hata çalıştığım kuruma değil şahsıma yapıldığı için onu kaile almadım.
Kişi kurumsallaştı mı kişi olmanın yanında bir de sorumluluk yüklenmiş oluyor. O halde sorumluluğu yüklenenler sorumsuz hareket edemez. Sorumluluğun altında kalanlar da kuruma ve çalışanlarına güven veremeyeceğinden yapılması gerekeni yapmalıdır.
Hiçbir söz cevapsız değildir. Biz öfke ile kalkanın zararla oturduğunu bilenlerden olmalıyız. Ah, oh ve of çekerek ömür tüketilmez. Bu hale düşmekten idareci kurtulmalıdır. Bir idareciyi ayakta tutan etrafındaki en yakınlarıdır. Bu yakınlarını seçerken idareci çok dikkatli olmalıdır. İdareci bir yandan işleri görürken diğer yandan arkadakileri takip edemez. O yüzden idareciyi yükselten ve alçaltan da ekibidir. Ekip sağlam, bilgili, dirayetli olmalı, koltuk sevdalısı olmadan; kurum, temsil ettiği amir ve toplumun çıkarları için çalışmalıdır. Bunların dışında idareci çok iyi istihbarat almalıdır. Bir kurumda çalışanlar şunu iyi bilmelidir; arkadaşlık ayrı, iş ayrıdır. Bunu dengeleyebilmek ise idarecinin tecrübelerine bağlıdır. Bu dengeleri kuran idareciler ve kurumları devamlı başarılı olmuş, diğerleri ise randıman veremediğinden deneme tahtasına dönerek sık sık değiş tokuşa uğramıştır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.