DÜNYA MI DERTLİ, BİZ Mİ DERT EDİYORUZ?
DÜNYA MI DERTLİ, BİZ Mİ DERT EDİYORUZ?
Lehinde ve aleyhinde herkes ne biliyorsa, yaşıyorsa dile getiriyor.
Kimisi dünyanın zevkine, sefasına, nimet ve lezzetlerine gönül vermiş, ona iltifat etmiş, kimisi de yaşadığı her türlü acı ve ızdırabın sorumlusu olarak dünyayı görmüş, onu yalancı ve aldatıcı olarak bilmiştir.
Dünyaya gönül verip onu kalbinde taşıyanlar bile, bir süre sonra bu sevginin fani ve faydasız olduğunu görerek ona sitem etmeye başlamışlardır. Dünyanın ve hayatın fani olduğunu fark etmeyip ebedi burada kalacakmış gibi dünyaya gönül verenler, bir süre sonra büyük acılar çekmeye başlarlar. Zira burada hiçbir şey kararında kalmaz. İnsan her an beklemediği bir olayla, acı bir sürprizle, büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşabilir. Mesela, yıllardır çalışıp biriktirdiği servetini bir anda kaybedebilir. Veren alır. Verir imtihan eder, alır imtihan eder.
Kişi, yaşamının zirvesinde iken bir anda kendisini her şeye muhtaç ve çaresizlik içinde bulabilir. Mevki ve makamını, servet ve şöhretini, sıhhat ve afiyetini kaybedenlerin ibretlik hallerine çokça şahit oluyoruz.
Ebedi zannettiğimiz dünyanın böyle fani ve faydasız olduğunu görünce, hayal kırıklığına uğrayıp, acıları ve kederleri ile baş başa kalanların dünya muhabbeti bir anda adavete (düşmanlığa) dönüşür. Böyleleri, daha önce kalbinde taşıyıp gönlünde yaşattığı dünyayı yerin dibine batırırlar. Eski sevgilileri için demediklerini bırakmazlar. Artık zavallı dünyanın ne vefasızlığı kalır, ne faniliği, ne de zalimliği. Daha ileri gidip “kahpe dünya” diyerek hakaret edenler bile olur.
İnsan dünyaya hak ettiği kadar değer verse, layık olduğu kadar onu sevse, mana ve mahiyetini bilse, ne sahip olduklarına bu kadar sevinir, ne de kaybettiklerine böyle üzülür. Dünyanın hiçbir halini de kendisine dert etmez. Nimetleri şükürle karşılar, külfetlerine sabırla tahammül eder.
Dünyanın cazibesine kapılıp aldatıcı güzelliğine meftun olanların ise derdi hiç bitmez.
Adam çok zengin olur, malının mülkünün ve servetinin muhafazası kendisine dert olur. Yüksek dağların başında duman eksik olmadığı gibi, zengin insanın da başında dert eksik olmaz.
Fakir olur, bu defa da yokluktan, sıkıntıdan, borçtan ihtiyaçtan yana dert yanar. Nefis ve heves daima sahip olduğundan fazlasına talip olduğu için, hiçbir nimet ile tatmin olmaz. Nefsin gözü hep yükseklerdedir. Daima daha fazlasını, daha iyisini ve daha güzelini arar. Bu uğurda sadece malını değil sağlığını bile kaybeder.
İnsan dünya işlerini yoluna koymak için ahretini de ihmal ediyor. “Şu işimi de bitireyim, şu eksiğimi de tamamlayım, işlerimi yoluna koyayım, borçlarımı ödeyeyim, alacaklarımı tahsil edeyim” gibi gerekçelerle sürekli kafasını ve kalbini meşgul edenler, dünya işlerini kendine dert ediniyor.
İşleri bitirmeye çalışıyor ama dünyanın işini bitirmeye kimsenin gücü yetmiyor.
‘Çok malı ve serveti olan çok mu yemek yiyor?’ diye insan merak da etmiyor değil yani. Veya kıt kanaat geçinen çok mu sıkıntı çekiyor?
Bu arada, insan farkında olmadan, dünya insanın işini bitiriyor. Yani derdi dünya olanın dünya kadar derdi oluyor. Böylece ebedi hayatın kazanılması için yapılması gereken işlere zaman ve imkân kalmıyor. Hâlbuki insanın başında öyle büyük bir dert ve dava daha var ki, dünya onun yanında sinek kanadı kadar ehemmiyet taşımaz. Bu ise, öteki dünyayı, yani ebedi hayatı kazanmak veya kaybetmek derdidir.
Aklı başında olan insan ne kazandığına sevinip, ne de kaybettiğine üzülmemesi gerekir. Nihayetinde mal da mülk de dünyada kalacak. Sıkıntısı ve hesabı ise bize ebediyen eza ve cefa verecektir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.