ÇOK ŞÜKÜR MAYIS ÇAY KAMPANYASI BİTTİ
ÇOK ŞÜKÜR MAYIS ÇAY KAMPANYASI BİTTİ
Her yıl olduğu gibi bu yıl da kampanya başlar başlamaz bir yandan üreticiler, diğer yandan Çaykur yetkilileri arasındaki tartışmalar gündemden hiç düşmedi. Biz basın mensupları olarak bu tartışmanın neresinde olacağımızı, hangi tarafın daha haklı olacağını fazla düşünüp tartışmadık. Olayları olduğu gibi kamuoyuna yansıttık. Ben de âcizane iki yazı yazmış, bunlardan sadece birini kamuoyu ile paylaşmıştım. Bu yazım da bilindiği gibi “Çaykur, kampanya ve işçiler” adlı makalemdi. Yazım mağdurlar tarafından olumlu karşılanırken Çaykur yetkililerince eleştiri aldı. Bilindiği gibi yazım Pazar Çay Fabrikalarından Musa dağı Çay fabrikasına görevlendirilen işçilerle alakalıydı. Daha sonraki gelişmeleri gördük. Konuya vakıf olduk. Buraya gönderilen işçilerin harcırah aldıklarını, fabrikalarda çalışan işçilerin sayısının oranları göze önüne alındığını öğrendik. Biz ise bu yazımızda suçlanan tarafın görüşünü almadan kaleme aldığımız bu yazı ile en azından ilçelerde görev yapan siyasileri rahatlatmıştık.
Sonuca ulaştık mı? Bunu kamuoyuna havale ediyoruz. Ardından fazla çay alımı yaptıklarından dolayı vasıfları ellerinden alınan işçilerle ilgili bir yazı daha yazmıştım. Lakin çok hızlı gelişmeler oldu. Konu artık Çaykur ile üretici arasında yaşanan hak aramadan çıkmış muhalefet partilerinin mitinglerine dönüşmüştü. Bize düşen bu ortamda taraf olmamaktı. Taraf olunacaksa da mutlaka yıpratılmaya çalışılan kurum olan Çaykur tarafında yer almamızın daha doğru olacağıydı. Öyle de oldu. Yaşanan olayları görünce bu fevri çıkışların sonuç almaktan çok Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nu hedef almıştı. Bizim kişilerle işimiz olmaz. Hiçbir kişiye veya kuruma karşı değiliz. Ortada bir haksızlık varsa bunu adilane bir şekilde kamuoyu ile paylaşırız. Yani kimsenin çanağına su da taşımayız. Çay Fabrikalarının hemen hemen tamamında görev yapmış değerli bir şahsiyet Çay Fabrikası müdürü ile yapmış olduğum görüşmede (adıı bende kalsın. Kendisi öyle istedi) bizim de vakıf olmadığımız birçok konu gündeme geldi. Bir kere çay kampanyası açılmadan önce Çaykur, fabrika müdürlerine yazı yazarak bölgelerinde kampanyanın ne zaman açılması gerektiğini öğreniyor. Ardında da kampanyayı açıyor. Kontenjanla ilgili ise Müdür Bey şu örneği verdi: “Benim görev yaptığım fabrikanın günlük kapasitesi 90 ton biz 120 ton alım yapıyoruz. Peki, kontenjan 20 kilo olunca 240 ton çayın 120 tonunu ne yapacağız? Eskiden olduğu gibi denize döküp parasını mı vereceğiz. Bölgemizde sorun Çay satma sorunu değildir. Nedeni şudur. Özellikle şunu belirteyim. Üretici iki gün içinde çaylarını satıp rahatlamak istiyor. Lakin buna imkân yoktur. Normalde 35 gün süren bu kampanya döneminde ben bulunduğum yer için şöyleyim kotasını doldurmayan ancak çayını özele satanlar olmuştur.”
Vasıfları alınan eksperlerden söz açtığımda bana hemen “Abdullah Bey, Çaykur’u eksperler sabote ediyor. Hem fabrika müdürlerini hem de genel müdürlüğü zorda bırakan eksperlerdir. Bunlar yeterli değildir. Kurum için değil üreticiye şirin görünmek adına çalıştıkları kurumu zorda bırakıyorlar. Sanki bizler üreticilere karşıyız da onlar tarafmış izlenimi veriyorlar. Fazla çay alıyorlar. Bize de diyorlar ki “neden araç yolluyorsunuz? İşte ikinci bir suç daha işliyorlar. Yani alınan bu çayları kurum olarak alım yerlerinde yakmamız mı gerekiyor? Bunun bedelini üreticiye mi ödetelim? Elbette bizim elimiz, ayağımız ve de gözümüz olan bu eksperler görevlerini yapmayınca hedef haline öncelikle biz müdürler, ardından da Çaykur geliyor. Kurumun tecrübeli işi bilen elemanlara ihtiyacı vardır. Birinci ve öncelikle meslek erbaplarına ve işi bilen okul mezunu eksperlere ihtiyaç vardır. Bizde aşçı elektrikçi-kazancı gibi çok önemli elemanlara ihtiyaç vardır. Abdullah Bey bize tepki gösteren kişi ve kişiler neden yirmi gün çay fiyatının çok altında yaş çay alıp kampanyayı kapatan özel çay fabrikalarına göstermiyorlar? Onlara tepki için sokaklarda miting yapmıyorlar? Sizce bu ilginç değil mi?"
Ben de müdürün bazı sözlerine katılıyorum. Özellikle Çaykur ve dolayısıyla Genel Müdür Sütlüoğlu için yapılan sokak gösterilerine karşı durdum. Bu işe siyaset asgari girmeliydi. Madem bölgenin ortak sorunu çaydır, o zaman sivil toplum kuruluşları kurumu yıpratmadan bu tepkileri göstermeliydi. Yapılan mitinglerde çaydan çok hükümet ve dolaysıyla genel müdür eleştiri oklarına uğradı. Bu da genel müdürü daha güçlü konuma getirdi. Size 12 Eylül 1980 ihtilalından bir sene sonra yine böyle bir çay alımında yaşanan gelişmeyi sunmak istiyorum. Yer Melyat yıl Ağustos 1981. Çay kampanyasında İhtilalcılar çay alımı yapmıyorlardı. Üreticiler önde kadınlarla birlikte yolu kestiler. Jandarma geldi, dağılın dedi. Kadınlar ısrar ederek komutanın buraya gelmesini istiyoruz dediler. Nihayet Rize Garnizon komutanı geldi. Kadınlarla konuşmayı aynen aktarıyorum. Üretici kadın, “Komutanım siz ihtilalı çay almamak için mi yaptınız?” komutan “asla” dedi. Kadın “Biz size terör olaylarını durdurdunuz diye destek vermiştik. Bundan sonra desteği geri alıyoruz.” dedi. Komutan “Konuyla ilgileneceğim” dedi. Kadın “Peki size nasıl güveneceğiz?” dedi. Komutan da tarihi bir cevap vererek, rütbelerini göstererek “Bana değil bunlara güvenin.” dedi. İşte en zor koşullarda siyasi şovlardan ayrı tutularak tamamen halk desteği ile yapılan hak aramaya ihtilalcılar bile müsaade etmiş. Ve alanda en az 200 kişi vardı. Bugün tüm olumsuzluklar ortadan kalkmasına rağmen yapılan mitinglere katılanların sayısını sizlere havale ediyorum. Son söz Çaykur giderse üretici de gider. Çay üzerine bu denli yıpratıcı kampanyalara son verelim. Genel Müdür İmdat Sütlüoğlu da orada bizim gibi bir üretici olup belirli bir süre kalıp gidecektir. Kendisinin üretici ile iletişimde sıkıntılar yaşadı. İçerideki yıllanmış kişilerin de gazabına uğrayarak büyük sıkıntılar çekti ve sonunda kampanyayı tamamladı. Ama açılan tahribat ve yaralar ise kapanmayacaktır. Umarım iki taraf da gelişmelerden hisse almıştır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.