Ekleme
Tarihi: 16 Şubat 2013 - Cumartesi
Başlığı görünce ”kim olmak istemez” diyenlerin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Hadi oldunuz sonuçta ne olacak. İki metre kefenin dışında allı şanlı kumaşla mı sizi musalla taşına getirip yolcu edecekler. Veya hoca telkin verirken ”Başbakan” niyetine mi yoksa” Er kişi” diyerek mi kabre yolcu edecek. Sonuçta eşit olarak kabre gideceksek geresi teferruattır.
Bazı makamlara çok kişi namzet olur. Lakin tek kişi seçilir. Bu kanun böyle gelmiş böyle gidecek. Kâinatında tek sultanı var. Ülkenin de tek başbakanı. Birde tersine düşünelim. Kâinatta iki idareci, Ülkelerde de ise iki başbakan. İşler karmakarışık olur. Birbirine girer. Kısaca dünya ve ülkeler hercümerç olur. Makamlar ne kadar yükselirse sorumluluklar da o derece artar. Bugün Başbakana da sorsanız umarım mütevazı bir hayatı tercih edecektir. Lakin sorumluluk alması gerekenler de bu sorumluluktan kaçacak olursa vebal altına girmiş olurlar. İnsanlar kendi kabiliyetlerini bilip ona göre makamlara talip olmalıdırlar. Liyakatı olmayanların sorumlu makamlara gelmesi, hem kendileri için hemde temsili bulunduğu kişiler adına zülümdür. Kişi çok dürüst, düzgün, hilesiz hurdasız biri olabilir. Bu demek değildir ki, Ehliyet ve liyakat sahibidir. Ehliyet ve liyakat başka, diğer bulunması gerekenler de daha başkadır. Elbette tüm güzellikleri taşıyan birinin birde ehliyet ve liyakat sahibi olması güzeldir. Ama her zaman hepsi bir arada cem (toplanma) olmuyor. Bunu şöyle açalım. Siz bir iş adamısınız. Okyanuslara yelken açan geminize liyakati, ehliyeti olmayan ama dini salahat’ı zirvede olan birini kaptan tayin eder misiniz? Elbette hayır. Öyle yaptığınız takdirde, kendinize ve o kaptanın emrine verdiğiniz görevlilere zulüm etmiş olursunuz.
Birde farklı bir örnek verelim. Pazar’da ismi ile müsemma Hatuniye camiine imam tayin edeceksiniz. Pazar müftülüğü hemen bir sınav hazırlar. Bu sınava iyi kaptan, şöför, elektrikçi, sanatçı, vs.kişiler mesleklerinde zirvede olsalar dahi, bu işi yapacak kişide salahat ve dini bilgileri zirvede olan birisi tercih edilir. Aynen bunun gibi. Memleket idaresi de böyledir. Liderlik çok zor elde edilen bir portedir. Böyle olsaydı. Çok kişi makamlara tercih edilirdi. Demek zor bir iş. İnsanlar ailelerini yönetmekte acze düşerken, memleketi yönetmekte ne derece zorluk çektiklerini ancak bu işin içinde iştigal eden bilir.”Dağda bir koyunu kurt kapsa hesabını Ömer’e sorarlar” diyen bir dinin mensubu olup da idarecilikte lakayt kalmak çok büyük bir kul hakkıdır.
Bugün ülke yönetimini elinde bulunduran Başbakan’ın çektiklerini kimse çekmiyor. Ne aile hayatı, ne de kendine ayıracak zamanı yoktur. Ülkenin en ucra köşesinde atanan memurlar olmasına rağmen meydana gelen bir olaydan Başbakan sorumlu tutulur. İşçisi, memuru, acı toku, zengini, fakiri, acizi ve zelilinin gözü hep hükümette dolaysıyla başbakandadır. O yüzden sade hayat içinde yaşayan her fert önce kendine bakıp, daha sonra kademe kademe çıkarak ta başbakana kadar gidip kendini sorgulamalıdır. Akli selim düşündüğünde bulunduğu yerin daha güzel olduğunu anlayacaktır. Bazen çay ocaklarında kahvelerde öyle laflar yapılıyor ki. Ben de bir lafı edene, daha sonra lafı edilene bakıyorum. Ardından da, o lafı edenin ailesini bile yönetmekte aciz kaldığını görünce “bu işin de tadı kaçtı” diyorum.
Şöyle bir düşünelim. Başbakanız. Eminönünde simit alıp kanepe de oturmuş gelen geçen gemileri seyre dalıp bir yandan da çay yudumluyorsunuz? Olabilir mi. Belki yüzyıllar sonra olur. Ama bugün imkânsızdır. Siz dışarı çıkınca bir ordu koruma, bir o kadar yalaka yardımcı, basın mensupları ile gittiğiniz yerin nüfusu kadar kişiyi peşinize siz istemezseniz de takmış olursunuz. Peki, böyle bir ortamda ağız tadıyla çay yudumlanır mı? Veya evinizdesiniz. Birazda keyfiniz kaçmış. Telefonu kapayım da şöyle bir dinleneyim. Hanıma da” getir bir çay” diyeyim. Deme gibi bir şansınız olur mu? Asla. Davası ve hedefi büyük bir Başbakansa uyumaktan, yemekten, içmekten ve sağlıktan feragat etmek zorundadır. Yoksa bu milletin vebalini almaktan daha büyük günah olurmu. İnsanlar hep fanidir. Başbakan da, Cumhurbaşkanı da, Genelkurmay başkanı da bir gün musalla taşına gelip yaptıklarını hesabını çatır çatır vereceklerdir. Sermayesi üzerindeki elbise ile elindeki tespihi olanlara gel de imrenme bakalım. Şu geçici dünyada nice zalimler dünyaya kan dökerek hükmetti. Nerde bunlar? Esamileri bile okunmuyor. Yakıp yıktıkları mekânlarda yetişenler de lanetle anıyorlar. Birde kimseye ”buyurun gelin” demeyen. Ama her gün türbeleri dolan mana büyüklerine gösterilen hürmet ve rağbeti görünce bu memlekette değil dünyada tek lider olacağına, sade ve sessiz, sedasız bir fani ol daha iyidir. Kabristanlığa gidince hiçbir kabrin başında” işte ben dünyadaki işimi bitirdim de geldim” diyene rastlamadım. İşi bitmeden senin işin bitiyor. İş bittikten sonra sana allı şanlı kabristan yapsalar ne yazar.
Sarıkamış’a yaya giderken yolda veba salgını ile ölüp mezarında bile “meçhul” yazan Mehmet’e yapılan hürmet sana yapılmasını istiyorsan gözünü yükseklere değil. Zerre kadar işgal ettiğin yere bak.