Babalar günü de geldi çattı.
Önceleri çocuktuk. Babamızın bize şefkatle yaklaşmasını anlama, hissetme çağımız gelmemişti. Üzerimizdeki koruma zincirini hiç kaldırmıyordu. Altı çocuğu, giydirip, yedirip, okutup hayata hazırlamak kolay mı?
Bunların ne kadar zor meşakkatli olduğunu zamanla anladık. Bir tek baba altı çocuğa nasıl bakardı? Allah(cc) rahmet ve bereketini o yaşlarda biz nasıl anlayacaktık ki; genç olduk. Geliştik, büyüdük bize hala çocuk gibi davranırdı. Akşam eve biraz geç gelsek hemen aramaya başlar. Biz eve gelinceye kadar yatağına girmezdi. Zor şartlarda büyüyorduk. İstediğimizi elde etmek için ne ekonomik, ne de manevi gücümüz vardı. Sabah ezanla kalkar, çoluk çocuğunun nafakası için yollara düşerdi. Biz yatakta mışıl mışıl uyurken, o sessiz sedasız evden çıkardı. Anam da ardından kalkar, sobayı yakar bizlere sofrayı hazır tutardı.
Zaman geldi okuduk. Babamız o kıt imkânlarda bizi namerde muhtaç etmedi. Kendisi yemedi bize yedirdi, giymedi giydirdi. Askere giderken yanımızda değil, kenarda köşede gözyaşı döktü. Bize ne sıkıntısını ne de derdini anlatmazdı. Çok asaletli biriydi. Kimsenin kalbini kırmazdı. Elinden gelene imkânları ölçüsünde yardım ederdi.
Günler çok çabuk geçti. Askerlik bitti. Geliştik. Büyüdük. Artık evlenme zamanı gelmişti. Evlendirdi. Hala bize ilkokul çağındaki çocuk gibi davranırdı. Ben işe girdim. Çalışmaya başladım. Karınca kararınca aylık da alıyordum. Buna rağmen babamı her gördüğüm yerde bana harçlık vermesini beklerdim. Çünkü onun parası bereketliydi.
Yıllar çabuk geçti. 18 Ocak 1980 günü hakkın rahmetine kavuştu. Bir ay sonra doğacak çocuğumu görmeden ahrete Allah(cc) huzuruna her fani gibi yolcu ettik. Artık bir yandan baba olurken, diğer yandan babasız biz hayata başladı. Evlat sevgisini anlamaya başlayınca babamın bize karşı olan duygularını da anlamaya başladım. Zamanla altı kardeş de ayrıldık. Herkes başka bir diyarda hayatlarına devam etmeye başladı. Soğuk bir kış günü iki metrelik toprağın bağrına bırakıp evimize döndük. O zaman sıcaktı, acımızı anlayamadık. Zamanla acımızı içimizde hissetmeye başladık.
Sıkıntılı hallerimde derdimi anlatacak olduğum bir büyüğüm kalmadı. Gözyaşlarımızı gizli gizli kabrinin üzerine akıtarak yıllar sürdü gitti.
Şartlar gereği babamın kabrinin bulunduğu mahalleden ayrılmak zorunda kaldık. Uzaklaştık kabirden. Artık Cuma ve bayram günleri kabrine uğramaya başladık. Daldık dünyanın aldatıcı cazibesine. Derken bir kış günü mahallemizde meydana gelen heyelan neticesinde babamın ve amcalarımın da bulunduğu kabirler yıkıldı. Sabah erken saatte doğruca mahalleye çıktım. Gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Tüm mezarlar Allah (cc)’ın takdiri ile yerle bir olmuştu. En azından kemiklerini buluruz diyerek sabahtan akşama kadar o bölgede kazı yaptık. Sonucunda dört adet kemiğini bulup bir kasaya koyarak yeni kabrine defnettik.
Hayat işte bu dostlarım. Hiç yıkılmayacak dediğimiz bedenimizden sonuçta üç veya dört kemiğimiz kalıyor. O günden bugüne çok zaman geçti. Her babalar gününde anılarımız ve acılarımız tazeleniyor. Biz üç çocuk babası olduk. İki de torun sahibi olmayı rabbim bize nasip etti. Şimdi evlatlarımız büyüdü ve kendi hayatlarına başladılar. Lakin babalık öyle bir şey ki, sevgi zamanla azalacağına artıyor. Evlatların büyümesi, çoluk çocuk sahibi olması onu yine küçücük bir çocuk olmaktan kurtaramıyor.
Babamdan sonra başlayan iki kişilik ailem bugün sekiz kişiye ulaştı. Biz yaşlandık. Lakin babamın yaptıklarını hala unutamadım. Unutamam da. Şimdi zaman değişti. Evlatların babalarına karşı tutumları da değişti. Öyle babalar biliyorum ki, evlatlarına beddua ediyor. Biz neden bu hallere geldik? En sağlam yapımız olan ailemiz neden bu denli bozuldu? Baba babalık vazifesini ihmal ederken, evlat babasına isyan eder duruma geldi.
Babamdan sonra bu kez de anamı ahrete yolcu ettim. Şimdi ise anneler ve babalar gününde anılarımızı taze tutuyoruz. Siz ne kadar çoluk çocuk sahibi, mal mülk edinseniz de ana ve babanın şefkatine ihtiyacınız vardır. Babaları ve anneleri olanların bunun kıymetini bilmeleri gerekir. Onların duasını alması lazımdır. Ben Babam ve anamın sağlığında dualarının almanın bereketi ile bugüne kadar geldim. Baba ve anne hakkında hadisi şeriflerle yazımız tamamlıyorum. Tüm hayatta olan babaları evlatlarına sahip çıkmaya, evlatlarında ana ve babalarının dualarını almaya ihtiyacı vardır.Rahmeti rahmana kavuşanlara da rahmet diliyorum
Buhari ile Müslim'in birlikte rivayet ettiğine göre, sahabelerden Ibni Mes'ûd (R.A.) söyle diyor;
«Bir gün Peygamber (S.A.S.)´imize Allah (C.C.) katında en sevimli emel hangisidir?» diye sordum; «Vaktinde kılınan namaz» diye cevap buyurdular. «Ondan sonra hangisi gelir?» diye sordum: «Ana - babaya iyilik etmek» diye buyurdular. «Ondan sonra hangisi gelir?» diye sordum; «Allah (C.C.) yolunda cihâd etmektir» diye cevap buyurdular. Müslim'in ve başkalarının rivayet ettiğine göre Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor:
Evlât, ana - babanın hakkini ancak söyle ödeyebilir: Anasını veya babasını köle olarak bulacak, sonra da para ile satın alarak kölelikten kurtaracak.»
Ahmet Ibni Hanbel'in (ra) rivayet ettiğine göre, Peygamber\'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor: «— Kim ömrünün uzun olmasını ve geçim kaynaklarının genişlemesini isterse ana - babasına iyi baksın ve akrabalık bağlarını gözetsin!»
Ölmek üzere olan bir mümin ne isterse, şimdi onu istemek lazımdır. Ağrıları, sıkıntısı olan insan, ne ister? Ona mal mülk deseniz dönüp bakmaz, hatta kalbi kırılır. Mevki makam deseniz üzülür, incinir. İstediği sadece duadır. İmanla ölmektir. Gün bu gündür, yarın belli değildir. Tevbe ve istiğfarı geciktirmemek gerekir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “Sonra yaparım diyenler helak oldu, tevbeyi geciktirenler aldandı.” Onun için tevbeyi geciktirmek uygun değildir. Tevbe etmemek veya geciktirmek, o günaha girmekten, o günaha devam etmekten daha büyük günahtır.