2011 yılına girdik.Takvimin birini asılı duvardan indirdik; yerine yenisini astık.
Daha dün gibiydi. Seneler “çok hızlı geçti” diyenler oldu. Dünyanın şaşaalı görünen yüzüyle iç içe yaşayanlar için zahiren de olsa saatler, günler, haftalar, aylar ve nihayet yıl da bitti…
Bitmek zorundaydı…
Çünkü kendisi gidecek ki ardından başkaları gelsin…
Saatler aynı olmasına rağmen geçmek bilmeyen saatleri ve günleri de yaşayanlar oldu. Hastane odalarında hekimlerin gözlerine bakarak adeta “şifa” ver diye bekleyip sancı çekenler, evlerinin penceresinden sokağa, caddeye hasret kalıp dışarıyı seyretmekle günlerini tamamlayanlar, yeniden dünyaya merhaba diyecek evladını bekleyen analar, askerden dönecek çocuğunun yolunu bekleyen baba ve analar için oldukça zor geçti.
Ülkemiz yaşamaya değer bir memleket. Bu memleketimizin büyük bir kısmı hala ilkel hayat yaşıyor veya yaşamak zorunda kalıyor. Anakentlerin köprü altlarında sabahlayan kimsesiz çocuklar, bakım evlerinde şefkate muhtaç anasız ve babasız yavrular için, zamanın veya mekânın ne önemi vardır? Bu kesimler için 2011 yılı 2010 yılına göre yeni bir heyecan ve anlam taşımıyor. Gelecekten ümidini kesmiş bu yavrularımıza öncelikle devlet, daha sonra bizler sahip çıkmalıyız. Bunlar için önümüzde yapılacak olan seçimler de önemli değil. Böyle olmasına rağmen yine de yapılması gerekenler yapılacak. Ülkemiz yeniden hareketlenecek. İkbal ve geleceğini düşünüp bugünleri bekleyenlere yeni fırsatlar ortaya çıkacaktır.
Yapılacak olan seçimler için tüm partilerde harıl harıl çalışmalar yapılmaya başlandı. Şu an, vekillik yapan ve görkemli yaşama alışan mebuslarda da sıkıntı başladı. Gelene ağam gidene paşam diyen vekiller tekrar; önce listeye, daha sonra meclise gidip kaldıkları odalarda bir beş yıl daha aynı hayata devam etmek için her türlü meşru veya gayrimeşru yolları deneyecekler.
Çok yoruldular! Gecelerini gündüzlerine katarak bulundukları yerleri ihya ettiler! Dur durak demeden ülkeyi özellikle seçim bölgelerini yağmur, çamur, kar kış, demeden taradılar! Bu çalışmanın karşılığında bir kez daha seçilip tekrar kaldıkları yerden devam etmeye çalışacaklardır. Ben sıralamada yer bulamayan vekillerin yerinde olmak istemem. Onlar da istemiyorlar. Ne yazık ki her şeyin bir sonu vardır. Bu saltanatın ve görkemli yaşantının da bir sonu olacaktır. Olması gereken yerlere tekrar döndüklerinde biraz olsun adapte olmakta güçlük çekeceklerdir. Ama ne yapacaksın; hayat devam ediyor.
Doğduğunda beyaz kundağa, öldüğünde ise yine beyaz kefene sarılacak olanların hedef ve hayalleri de bu iki beyazın arasında geçmektedir. Aslında gerçekçi bir bakışla sermayemizin de iki metrelik beyaz kumaş olduğu ortadadır. Onlarda bu işlere alışacaklardır. Şu an mecliste görev yapan ve önümüzdeki seçimlerde tekrar aday olamayanların artık muhasebe etme zamanı çok olacaktır. Vekillik dönemlerinde yaptıkları vaatlerden neler yapıp, neler yapamadıkları öncelikle vicdanlarında, daha sonra kamu vicdanında hesap verecektir. Makamlar kimsenin babasının tapulu malı değildir. Bunu geçmişte yaşayan ve günümüzde bizzat görenler çok iyi bilirler. Bulundukları bölgeye ne kadar hizmet ettiklerini, halka ve kendilerine ne denli adil davrandıklarını artık kamuoyu değerlendirecektir. Umarım zamanında milletin içinden nasıl çıktılarsa geriye de öyle dönerler. Ben yazımda şahısları hedef alarak karalama kesinlikle yapmıyorum. Her seçilenin sonunda yaşayacaklarının iç muhasebesini dile getiriyorum. Onlarla da dostluktan başka bir bağım yoktur. Bu muhasebe bugün olmazsa bile yarın veya başka bir gün mutlaka yapılacaktır.
Seçimlerde bölgemiz Rize’den, aday adayları vitrine çıkmaya başladı. Artık bunun arkası gelecektir. Aday adayı olmak, şartları taşıyan her kişinin hakkıdır. Bu kişilerden tanıdıklarımız olduğu gibi, sadece isimlerini duyduklarımızın yanında, basın yayında aday adayı olanların haberlerini de okuyoruz. Ben, oldum olası vekil seçimleri yaklaşınca bir anda ortaya çıkıp “ben de adayım” diyenlere alışamadım. Aday olmak medyanın karşısına geçip “ben adayım” demekse benden “hayırlı olsun”. Alışamadım bu gibi tepeden inme adaylara. Bizimle bu topraklarda haşir neşir olanların haklarına ambargo koyanlara nasıl alışayım ki; “onlar yapamaz. Biz, bu işi daha iyi yaparız” anlayışına da sinir kapmaya başladım. Siyaset bir satranç oyunu gibidir. Tam kazandım derken kaybedersiniz. Kaybettiğinizin farkında bile olamazsınız. O yüzden siyasetin içinde olan teşkilatlar özellikle içinde bulunduğum ilçe teşkilatımın çok uyanık olması gerekir. Her türlü katakullinin döndüğü siyasi arenada sizin de her an teyakkuzda olmanız gerekiyor. Rize’de aday adayları açıklanmaya başladı. Bunun arkası gelecek. Pazar teşkilatının çok hassas olması gerekiyor. Aday tespitinde tüm ön yargıları bir kenara bırakıp teşkilatla birlikte emek veren, mesaisini bu iş için harcayan A veya B şahsı bulup çıkarıp arkasında dimdik durulması gerekir. Ben iki tip siyasetçinin sahne alacağını düşünüyorum. Bunlardan biri bürokrat kökenli, diğeri siyasi. Tercihim siyasiden yana olmasına rağmen, böyle bir şahısta ittifak edilmediği takdirde bürokrat kesimden adaya yönelmek gerekir. Zaman geçmeden bu iş için çalışmalara başlanmalıdır. Pazar; AK Parti hükümeti döneminde son şansını çok iyi değerlendirmelidir. Benim de bu İlçede yaşamam, sivil toplum kuruluşlarında görev almam nedeniyle direk olmasa da endirekt olarak yeniden oluşacak siyasi yapılanmalarla alakam vardır. Bu yüzden siyasilere sivil toplum temsilcisi adına, ayrıca Pazarlı bir medya çalışanı olarak ikaz görevi yapmakla kendimi sorumlu görüyorum.