Yaklaşan yılın sonu ve yeni yılın başlangıcıyla kimilerinde bir telaş başladı. Ticaretle iştigal eden şirketler muhasebelerini düzenleme peşinde, devlet bütçesini denkleştirme derdinde, kimi kişiler de zevk izinde. İnsanoğlu iki hal üzerinde savrulup duruyor. Yine İnsan bir yılın bitişinin kederi, yenisinin de neşesi içinde. Yılın bitişine oturup üzülmeli mi, yeni yılın geldiğine sevinip gülmeli mi? Geçen yıl için ağlamaya değer nelerdir, gülmeye değer nedir? Hocalarımız kürsülerinde vaazlarını Yılbaşı programlarının getirip, götürdükleri üzerine yapıyor. Anlam ve manası hakkında cemaate bilgi veriyor. Bu gelenek her yıl tekrarlanmasına rağmen değişen sadece melanetin artması oluyor. Yaşlısından gencine soruyoruz “ Nasıl geçti bir yıl?” cevap her kesimden aynı geliyor. “Anlamadan geçti, fark etmedim bile.” Hiç bir şey anlamadan geçen bir gün mü? Ki; anlamadan geçti cevabı veriyoruz. Tam tamına 365 gün geçiyor. Ve nasıl geçtiğini de anlamıyoruz. Peki, geçtiğini anlamadığımız bir yıl önümüzde dururken, neyin kutlamasına hazırlanıyoruz? Hayatta her şey değişiyor. Günler, haftalar ve aylar. Ayların içinde her an değişen haller. Acılar, sevinçler, keder ve zevklerin harman olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Herkese hesap sorar, kendimize yılda bir kez olsun sormayız. Çünkü yüzleşmeden korkuyor, çekiniyoruz. Doğumla başlayan hayat serüvenimizin her yıl bir yaprağını ya yırtıp çöpe atıyoruz. Veya insanlara faydalı, ailemize değer veren, yaradılış gayemize uygun günlerle gelecek nesle miras bırakıyoruz. Sadece bir günümüze bakıp, yılın nasıl geçtiğini görebiliriz. Bir günümüz anlamsız, içi dolmayan, topluma ve ülkeye yararı olmayan bir sürü kuru sıkı laf ebeliğiyle geçmişse o kişinin her günü hemen hemen aynıdır. Boş insan yoktur. Böyle bir kelimeyi kullanmak da çok yanlış olduğu gibi sadece konuşana zarar verir. İki bin on iki yılı bazıları için zor geçerken, bir başkası içinde istediği şeylere kavuşarak mutlu ve huzurlu geçmiştir. Peki, mutsuz geçen ile mutlu geçenin iki bin on üçte de ki günlerinin de aynı geçeceğine garanti vermek mümkünüdür? İyi veya kötü bir yıl artık geride kalmıştır. Geçen hüzün dolu günlere ah vah edeceğimize, gelecekle ilgili plan ve program yapmaya çalışmalıyız. Yeni yılda kendine bir iyilik yapmak, kendinle, kimliğinle, hayatla, kâinatla yüzleşmek olmalı. Hataları nefsinin yüzüne vurmak, yanlışları açık bir şekilde dile getirmek gerekir. İnsaniyet yönünde güzel hasletlere bürünmek gerekir. Dünyada kaç milyar insan var. İyi de sende varsın. Senin varlık sebebin ne, yaratan seni ne için yaratmış? bu bilmeceyi çözmek yeni yılın en büyük yeniliği olmalı. Hayatta ve kâinatta boşluk yok. Ruhumuzu boşlukta boğmamalıyız. Yenilenen yıl ile ruhumuzu da yaratılış gayemize uygun hale getirmeliyiz. Dünyalara meydan okuyup kâinata kafa tutan, işgal ettiği yer itibarıyla zerre olan bedenimizin sahibinin biz olmadığını bilelim. Küçük bir mikrop’a karşı koyamayan topu topuna 40-90 kilogramağırlığımız var. Biz kilomuza göre değil. Hissiyatlarımıza göre değer taşıyoruz. Yeni yıl kazandıklarımız ile kaybettiklerimizin hesap günüdür. Sağlığımızın kıymetini bilip, sağlığını kaybedenler ile mukayese edecek olduğumuz bir yıl olmalıdır. Yaklaşan yeni bir yıl ve gecesinde nefsini doyurmak için plan ve program yapmak değil, bir yılı sağlıklı ve sıhhatli bitirdiğimizin şükrünü yapmanın zamanıdır. Hastane koridorlarında hiç ummadığı bir anda yeni yılı karşılayan kardeşlerimizi düşünelim. Onlara dua edelim. Yerlerinde bizde olabilirdik. Olmamak için ne yaptık da o yerde olmadık? Cezaevlerinde ailesinden uzak dört duvar arasında da olabilirdik. Olmadık. Rabbimiz lütfetti. Ailemizle beraber olduk. Bunun şükrünü bilmeliyiz. Yaşlandığımızda bakım yurtlarının bir köşesinde yılsonunu gelecek bir yakınımızı beklemekle de geçirebilirdik. Onları düşünüp muhasebe yapmalıyız. Yani saz çalıp oynamak için geride bıraktığımız anılarımız yoktur. İleride bizi bekleyen “ölüm” gibi bir gerçek var. İstesek de istemesek de bu gerçeği hatırlamalıyız. Bir an, bir gece için bir sene içinde ki kazanımlarımızı hay huyla tüketmemeliyiz. Ertesi gün “keşke yapmasaydım? “ dememek için şatafatlı televizyon kandırmacılarına uymayalım. Piyango hem de devlet eliyle Milli olanına asla, kumara ise kesinlikle geçit vermeyelim. Hayal ve umutlarımızı bir geceye hapsetmek isteyen tacirlere ruhumuzda yer vermeyelim. Ben birde öneride bulunmak istiyorum. Çıkarları zedelenen, mağduriyete uğrayan, hak gaspına duçar olan. Hertürlü olumsuzluğa örgütlü karşı koymayı adet haline getiren Sivil Toplum Kuruluşları, Dernekler ve vakıf kuruluşları v.s Yılbaşı gecesi sergilenip gençlerimizi, ailemizi ve toplumumuzu derinden yaralayan bu tabloya neden karşı çıkıp ortak bir bildiri yayınlamıyorlar? Yoksa bu olumsuzluktan da getirim mi alıyorlar. Biz toplumsal tepki gösterdiğimizde idarecilerimizde ilgisiz kalamaz. Yoksa bu hal ve izmihlal devam eder gider.